26 Ağustos 2014 Salı

Kim takar Iowa Kaymakamını!

Çok şükür bugün de ekonomi kanallarını ve basınını takip ederek ekonominin ne yöne gittiğini anladık ve yatırım kararlarımızı sağlıklı şekilde verdik. Herhalde size de bir gülme gelmiştir bu sözden sonra...

Bugünün başlıklarına göz atalım: "Yabancı girişi faiz eritti... Dayanıklı mal siparişleri rekor kırdı... Euro işlemleri acı verebilir... ABD'de tüketici güveni 7 yılın zirvesinde..." Ve daha bunlar gibi sayısız haber. Her dakika onlarcası geçiyor ajanslardan. Ekonomi kanallarındakiler de yorumluyor hemen; biz de dikkatlice dinleyip yatırım kararlarımızı veriyoruz...

Demek hoş olurdu ama gerçek maalesef böyle değil. Günlük konuşma tarzımıza da giren haberlerdeki bu dil üzerine hiç düşündünüz mü? Öncelikle her haber son derece sansasyonel sunuluyor; ilk haberden anlaşılan sanki yabancıların getirdiği paralar faiz oranlarını sıfıra çekti. Oysa gerçek, gözle görülmeyen ve yatırımcıya etkisi sıfır olan bir değişim. Haberler parça parça iletiliyor. Sanki hepsi birbirinden ayrıymış gibi; euro işlemlerin verdiği acı popomuzu acıtırken, dayanıklı mal siparişlerindeki artış kolumuzdaki uyuşukluğu gideriyor. Haberler genellikle insanlarla alakalı değilmiş gibi sunuluyor. Eriyen faizi yoğun sıcaklarda susayan kediler içecek, euro acıyı nesli tükenen kelaynaklara verecek, mal siparişindeki rekor aslanlara sunulacak geyik miktarını arttıracak... Kısacası haberlerdeki heyecan çabucak unutulacak slogan yaratmaktan başka işe yaramıyor. Haberlerde süreklilikten eser yok. Eriyen faizin çok yüksek olması, acı veren euro işlemlerinin daha önce huzur vermesi gerekmez mi? Ama bunların önemi olmadığı gibi gerçeğin de ne olduğu önemli değil. Verilen haberin ne öncekiyle ne de sonrakiyle hiçbir ilişkisi yok. Sanki her haber başka haber. O nedenle bu haberlere anlam yüklemek dinleyicinin görevi oluyor; verenin böyle bir sorumluluğu bulunmuyor. Çok açık söylüyoruz; ekonomi haberciliğinin verdiği haberler ne çözülebilir ne de yönlendirilebilir.

Söylemdeki metafor bolluğu ilgisizliğin, etkisizliğin ve tutarsızlığın hakim olduğu bir dil yaratmış durumda. Bir bilgi, işlevselliği sonucu eyleme dönüşme gücü ölçüsünde bilgi olarak kabul edilir. Eyleme dönüşemeyen yani hiçbir yatırımcının kararlarına girdi olarak kullanamayacağı bu tür bir bilgi değersiz bir metadan başka bir şey olamaz. Yeniliği, ilginçliği ve özgüllüğü onu bilgi yapmaz. Kim söyleyebilir ki ekonomi kanallarından aldığı bilgiyle günlük yatırım kararlarını verebildiğini? Bu çok mümkün görünmüyor çünkü sıradan insanın içinde bulunduğu toplumsal ve entellektüel ortam için bu tür bir bilginin fazla önemi olamaz.

O nedenledir ki ekonomi kanallarındaki günlük haber ve yorumların sıradan insanın ekonomik yaşamı üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Ne üzerinde konuşulacak ne de sizi anlamlı bir eyleme yöneltecek bilgilerdir. Yani bol miktarda bilgi vardır ama hiçbiri yatırım kararına dönüşmez. Dayanıklı mal siparişi rekor kırdı diye gidip "çekyat" alan yoktur herhalde. Ya da tüketici güveni arttı diye malını tüketiciye "nasıl olsa güvenilir parasını getirir" diyerek veresiye veren. İşte bu noktada kültür eleştirmeni Neil Postman'ın dediği şeye geliyoruz: Bilgi-Eylem Oranı.

Bir bilginin önemi yarattığı eylem olanaklarına dayanır. Yani her bilgi bir eylem yaratmalıdır. Ama ekonomi haberleri bilgiyi öylesine soyut bir hale getirmiştir ki, bu tür bilginin eyleme dönüştürülme niteliği kalmamıştır. Yani demek istiyoruz ki, yabancının getirdiği parayla eriyen faizler için ne yapmayı düşünüyorsunuz ya da euro işlemlerinin acı vermesine karşın ne tür bir aksiyon alacaksınız? Okuduğunuz ya da dinlediğiniz her habere karşılık siz de kendinize bu tür sorular yöneltebilirsiniz. Eminiz ki cevap değişmeyecektir. Bu konularda yapmayı planladığınız hiçbir şey yoktur, olamaz da. Çünkü verilen bilgi sadece bir yerden bir yere taşınmak için veriliyor; üzerinde düşünmek, çıkarsama ya da açıklama yapmak için değil. Enine boyuna bilgi sahibi olmak için değil; haberleri sadece duymuş olmak için.

İşte Neil Postman'ın dediği de budur. Bilgi-Eylem oranı düşük enformasyon, Abd'de en çok rüzgar enerjisi Iowa'da üretiliyor haberine verdiğin tepkiye benzer: "Kim takar..."

Sözü uzatmaya hiç gerek yok. Ekonomi haberciliği bize son derece yabancı ve hiç bir işe yaramayan sayılardan oluşan bir dünya yaratmış görünüyor; parça parça ve süreksizlikten oluşan, zamanın ve dikkatin bölündüğü kendini beğenmiş bir dünya. Ya da daha kısa söylersek: "Kim takar Iowa Kaymakamını!"

Hiç yorum yok: