26 Mayıs 2015 Salı

Maliye Bakanını anlamak için bilmeniz gereken 5 safsata!

Devlet araçlarına harcanan paranın çerez parası kadar olduğu açıklaması farklı yorumların oluşmasına neden oldu. Bu açıklamaya herkes kendi sağduyusuna göre yorum yaptı. Peki ama acaba olayın özünü anlayabildik mi?

Bir anlam ifade ediyorlarmış gibi kurnazca uydurulan, ama titiz bir incelemede doğru olmadığı anlaşılan bu tip sözler orijininde çarpık bir mantık yansıtırlar. Doğru ve yanlış arasındaki akıl yürütmenin ayrımını yapan disiplin "Mantık"a göre bu tür sözler "safsata"dır. Yani ilk bakışta doğru gibi gözüken ama yakından bakıldığında kendilerini ele veren sahte argümanlardır.

Öyleyse gelin hep beraber bu bakış açısı ışığında Maliye Bakanının sözlerini Mantık disiplini ekseninde masaya yatıralım ve açıklamalarında hangi safsataları kullandığına yakından bakalım.

Maliye Bakanını anlamak için bilmeniz gereken 5 safsata:

1- Asıl meselenin göz ardı edilmesi safsatası (Ignoratio elenchi)
Konunun özünün bilerek kaçırılmasını ifade eder. Şu fıkranın anlattığı gibi: Adamın biri sokak lambası altında bir şey aramaktadır. Geçen biri onu görür ve ne aradığını sorar. Adam anahtarını kaybettiğini ve onu aradığını söyler. Burada mı kaybettiniz diye sorar yoldan geçen yabancı. Hayır der bizimkisi, şuradaki çalıların orada kaybettim ama burada ışık daha iyi.

Şimdi Bakanın açıklamasına yeniden bakalım:

"Devletin araçlarına harcanan para Türkiye'nin milli gelirinde çerez parası bile değil."

Bu açıklama ile meselenin göz ardı edildiği açıktır. Kendi içinde geçerli olabilecek bir noktaya dikkat çekilerek alakasız bir sonuç desteklenmektedir. Bu araçlara ne kadar yüksek bir meblağ harcandığı göz ardı edilerek oransal bir bayağılaştırma yapılmaktadır.

Eğer bu safsatı anlaşıldıysa şu örneklerin verilmesi de kolayca mümkün olabilir: "Asgari ücretin %80 arttırılması milli gelir içinde çerez parası bile değildir" veya "Emeklilere verilecek ilave 500 lira zam milli gelir içinde çerez parası bile değildir." Herhalde konu anlaşılmıştır.

2- Korkuluk safsatası (Straw man argument)
Bu safsata ile gerçek rakibe değil yarattığınız korkuluğa saldırırsınız. Düşmanınıza sahip olmadığı bir kişilik atfedip sonra bu kişiliği yüzünden ona saldırırsınız.

Şimdi Bakanın açıklamasını eleştirenlere verdiği yanıta bakalım:

"Zavallılar meydanlarda bunu kullanıyorlar."

Muhalefet partileri "zavallılar" şeklinde kişiselleştirilerek korkuluğa çevriliyor. Artık bu korkuluğa rahatça saldırılabilir. Çünkü bunlar akıl, bilgi ve düşünce yönünden zavallılardır; ne ekonomiden anlarlar, ne de mantıktan.

Korkuluk safsatasını birkaç örnekle daha pekiştirebiliriz: "Siz ahlaksız nesiller mi yetişsin istiyorsunuz", "Evrime mi inanıyorsun, maymundan geldin demek ki" ya da "Müstehcen yayınlar için Taksim'e çıktılar". Korkuluk safsatası artık halkımızın ortak düşünce şekli.

3- Bir bilen safsatası (Argumentum ad verecundiam)
Bir argümanı, güvenilir ve prestij sahibi olarak kabul edilen kişilerden destekleyici alıntılar ve fikirlerle savunmayı ifade eder.

Maliye Bakanı, taşıt harcamaları konusunda eski bir açıklamasında şöyle diyor:

"Sayın Başbakanımızın bizi ziyaretinde kendisine brifing verdik. Gelecek seneden itibaren (...) taşıt ve hizmet binaları kiralama konularında israfı engelleyen yeni model yapacağız. Bu hassasiyetini ben Maliye Bakanı olarak çok takdir ediyorum."

Hani hepimiz yaparız ya, uzay-zaman hakkında konuşurken Einstein'den bir alıntı ile fikrimizi destekleriz. Çünkü anlattığımız konu bizi biraz aşmakta ve inandırıcılığımız kaybolmaktadır. Burada da Maliye Bakanının Başbakanı takdir etmesi bu anlama geliyor. Bu araç mevzusu uzay-zaman gibi karmaşık bir konu ve Maliye Bakanını biraz aşıyor. O da bir büyüğün merhametine sığınıyor. Yani aslında daha yıllar önceden bu araç mevzuunu tam olarak yönetemediği ortada.

Bir bilen safsatasını bilmeyen yoktur herhalde: "Koskoca mühendis/doktor/Bakan, yalan mı söyleyecek!"

4- Teksaslı keskin nişancı safsatası (Texas sharpshooter fallacy)
Konuyla alakasız bilgileri yorumlayarak konuyla alakalı gibi göstermeyi amaçlar. Tıpkı Teksaslı nişancının hedef tahtasına ateş etmek yerine, ahır kapısına üç-beş el ateş edip açtığı deliklerin etrafına bir hedef çizmesi gibi; bak, hedefi tam ortadan vurmuşum!

Maliye Bakanının daha önce attığı bir twit şöyleydi:

"Sağlık göstergelerinde önemli iyileşme sağladık. Doğumda beklenen yaşam süresi, 2002: 72, 2013 77"

Yaşam süresi gibi doğum yılı, yaşı, demografik faktörler, cinsiyet, savaşta ölenler, doğum ve sonrasında ölenler gibi devlet otoritesiyle yönetilmesi zor konular, iki yılın kıyaslaması yapılarak sanki yönetilmiş gibi sunuluyor. Tam isabet!

Bir zamanlar kutsal kitapların şifresini çözdüklerini söyleyenler de aynı tekniği kullanıyorlardı. Yabancısı değiliz aslında.

5- Hatalı ikilem safsatası (False dilemma)
Sadece iki alternatif varmış gibi sunulan safsatadır.

Maliye Bakanının eski bir demecine bakalım:

"İngiltere'de Bakan olsaydım işime bisikletle gitmeyi tercih ederdim. Türkiye'nin şartları bu zırhlı araçları gerektiriyor."

Bir an için dünyanın Türkiye ve İngiltere'den ibaret olduğunu düşünüp mantıklı buluyorsunuz ama aslında yapılan, hileli iskambil kağıtlarının gösterişli şekilde dağıtılmasından başka bir şey değil. İkna edemiyorsan kafasını karıştır!

Son derece alışık olduğumuz bir düşünce şekli aslında. "Sağcı değilsen kesin solcusun", "Dindar değilsen tinercisin" ya da "taraf olmayan bertaraf olur".

Özetle, biraz mantık bilirsen söylenileni daha iyi anlarsın, beybaba!

25 Mayıs 2015 Pazartesi

Finans sektöründe başarılı olmak için 20 altın kural!

Haziran'ın ikinci haftasıyla birlikte finans sektöründe işten çıkarmaların başlayacağı kulislerde konuşuluyor. Yine evini geçindirmek için tüm eforuyla çalışan masum insanlar işsiz kalacak. Başarısız oldukları gerekçesiyle kapının önüne koyulacaklar. "Başarısız olmak" çağın rasyonel etiketlerinden. Kolay kolay itiraz edilecek bir tarafı yok. Başarısızların çalışma hakkı olmadığı bir dünyada yaşıyoruz artık.

Diğer taraftaysa başarılılar var. İşlerini herkesten iyi yapan bu insanlar işlerini kaybetmeyecekler. Yeni terfiler ve zamlarla yola devam edecekler. Eğer bir finans sektörü çalışanıysanız ve başarılılar içinde yer alarak işten atılma korkusu yaşamak istemiyorsanız uymanız gereken bir dizi kural var. Bu kuralları iyi öğrenir ve uygularsanız finans sektörünün en başarılıları arasında yer alabilirsiniz.

Finans sektöründe başarılı olmak için 20 altın kural:

1-Çalışanlarınızı ya da müşterilerinizi yüksek çıkarlarınız için gerektiğinde sırtlarından bıçaklamada tereddüt etmeyin.
2- Size güvenen insanlara önceden planlanmış yalanlar söylemekte çekinmeyin.
3- Bağımlı ve sesini çıkarmayan çalışanlar üzerinde baskı kurun.
4- Çalışanlarınızın kendileri hakkında kötü hissetmelerine neden olacak durumlar yaratın.
5- Modern iş hayatında diğerlerini kötüye kullanmanın en geçerli trend olduğunu daima hatırlayın.
6- Çalışanlarınızla sadece yüzeysel duygusal bağlar kurun, gerçek bağlardan uzak durun.
7- Hasta ya da sıkıntıda olan iş arkadaşlarınız için kafa yormayın.
8- İş hayatını, insanların kaleler, atlar ve piyonlar olduğu dev bir satranç maçı olarak görün.
9- Sizden hoşnutsuz biri olursa ayağını kaydırın.
10- Stratejiler ve intikamlar en yakın dostunuz olsun.
11- Oyunu sizin gibi oynamayanları naif ve aptal olarak görün.
12- Kararlarınızın doğurduğu olumsuz sonuçları inkar edin.
13- Boş zamanlarınızda astlarınıza acayip mantığınızla ulaştığınız tuhaf çıkarımlardan bahsedin.
14- İnsanlara, "biz iyi arkadaşız" sahte gülümsemesiyle bakın.
15- Sizden zeki ve başarılı olanları hor görün.
16- Hedef olduğunun farkında bile olmayan masum insanlara cezalar verin.
17- İnsanların kendilerine olan inanç ve güvenlerini kaybetmelerine çaba gösterin.
18- Çalışanlarınıza ucu size dokunmayacak ufak yanlış bilgilendirmeler yapın.
19- Yüzeysel cazibenizle hareket edin.
20- Her zaman kendinizi beğenin.

Bu kuralları rahatlıkla uygulayabilirsiniz. Hiçbir zaman vicdanınızla yüzleşmeyeceğiniz konusunda size teminat verebiliriz. Çünkü bu kurallara uyabiliyorsanız zaten siz de vicdan yoktur.

İş hayatı maalesef bu tip insanlarla dolu. Terminolojik adıyla antisosyal kişilik bozukluğu, bilinen adıyla sosyopatlık. Daha açık söylersek vicdan eksikliği.

Bir sosyopat değilseniz, yani yeteri kadar vicdana sahipseniz, finans dünyasında başarılı olmanız biraz zor. "Hayatımın en güzel yıllarını toplum yararına heba etmişim" diyen Al Capone gibi düşünen insanlar artık çok yaygın. Otoriteyi sorgulamanın hayatını riske atmak olduğunu düşünen insanlar yetiştirdiğimiz için kurtuluşumuz da pek olası görünmüyor.

Bizim işyerinde böyle insanlar yok diyen çıkmaz herhalde?

20 Mayıs 2015 Çarşamba

Karınızı baş parmağınızdan daha kalın sopayla dövmeyin!

Çalışma şartlarında iyileştirme isteyen otomotiv sektörü işçileri bir süredir iş bırakma eylemi içindeler. Konuya işçi açısından, işveren açısından, ülke ekonomisi açısından, iktidar açısından ya da muhalefet açısından bakmak pekala mümkün. Her farklı bakış açısının farklı bir haklı ortaya çıkaracağı açık. Ekonomi karmaşık bir sistem olduğu için bu tür vakaların belli bir kesin sonuca indirgenmesi oldukça güç. Öyleyse karar verebilmek için elinize iki seçenek kalıyor: Ya kendi çıkarınıza olan sonuç haklıdır ya da baş parmak kuralı!

Konu hakkında derinlemesine bilgi sahibi olunamayacağı ve karar almak için tüm kriterlerin bilinmesinde zorluk olduğu durumlarda baş parmak kuralı (rule of thumb) devreye girer. Yaklaşık bir hesaplama ve pratik bir çıkarımla karar alınır. Daha basit söylersek göz kararı karar almak gerekir. Baş parmak adı da bir zamanlar İngiltere'de uygulanan bir yasaya dayanır: Karını baş parmağından daha kalın bir sopayla dövme!

Karmaşık ekonomik sistem ve piyasalaşan dünya hakkında karar vermeniz gerekiyorsa baş parmak kuralı şunu söyler: Haklının değil güçsüzün yanında olun! Çünkü güçsüz olup da haksız olan birini kolay kolay göremezsiniz.

Neden mi?

Türkiye'nin ilk büyük profesyonel banka soygunu 1961 yılında gerçekleştirildi. Elinde Sten marka makinalı tüfeğiyle banka şubesinden içeri giren Necdet Elmas kasadaki 165 bin lirayı alarak kapıda bekleyen Chevrolet marka araca binerek hızla uzaklaşır. 12 gün sürecek kovalamaca başlamıştır. Önce polisler, ardından gazeteciler ve ardından ödülü duyan herkes kovalamacaya katılır. Hızlı araba kullanan gangsteri yakalamak kolay değildir. Dönemin Cumhurbaşkanı olaya el koyar. Bir general, yedi yüz kişilik askeriyle Necdet Elmas'ın peşine düşer. Bu küçük orduya iki keşif uçağı ve bir de helikopter eşlik etmektedir. Belki de dünya soygun tarihine geçecek en orantısız kovalamacadır bu. Bir iki araba çalmak dışında hiçbir suçu olmayan bir adamın peşine takılan küçük bir ordu. 12 gün süren kovalamaca mutlu sonla biter ve Necdet Elmas yakalanır. Peki ama mini bir orduyu sıradan bir soyguncunun peşine takma kararını Cumhurbaşkanı neden vermiştir?

Dönemin araştırmacılarına göre Cumhurbaşkanı duyduğu bir sözden dolayı rahatsız olmuş ve endişeye kapılmıştır. Sonrasında da küçük bir orduyu Elmas'ın peşine takmıştır. Peki ama ona bu endişeyi yaşatan söz neydi ki?

Bir orduyu sıradan bir soyguncunun peşine takan söz, soygun sırasında soyguncu Necdet Elmas tarafından söylenmişti. Maaşından arta kalan 450 lirasını bankaya yatırmak için sıra bekleyen müşteriye, "Sen ne iş yaparsın" diye soran Necdet Elmas, "İşçiyim" cevabını alınca, "Ben işçinin parasını almam" diyerek paraya dokunmamıştı. İşte, devletin tepesini korkutan ve orduyu harekete geçiren söz buydu: "Ben işçinin parasını almam."

Bir zamanlar bu ülkenin soyguncuları bile işçiye saygı duyan kişilermiş. Bugün artık dünyada işçiye asgari ücretten öteye değer veren ülke neredeyse yok gibi.

Eğer hala yaşanan iş bırakma hakkında karar vermekte zorluk çekiyorsanız, baş parmak kuralı belki size yardım edebilir. Bu kadar karmaşık bir sistem içinde haklının değil güçsüzün yanında olmak size bir şey kaybettirmeyecektir. Bir zamanlar bunu bu ülkede soyguncular bile yapıyordu.

Bugün artık İngilizler gibi birçok gelişmiş ülke bir şeyi çok iyi anlamış durumda: Karını başparmağından daha kalın bir sopayla neden dövmemen gerektiğini. Peki biz anlayabildik mi?

15 Mayıs 2015 Cuma

TV'de finans programlarını izleyerek para kazanamazsınız!

Bugün artık finans dünyası eskisinden daha sıradan. Sosyal medya bile bu sıradanlıktan fazlasıyla payını alıyor. Yaratıcı fikirler bulmak çok güç. Çoğu zaman kaybedenlerin hikayesini ya da yakarışlarını okuyorsunuz. Önceki akşamki tablo da bundan farklı değildi. Alt alta okuduğum tweetlerde hep aynı yokoluş hikayesi vardı. Biri akşam ekonomi kanalına çıkacağını söylüyordu. Diğeri katıldığı toplantıdan gösterişli bir resim koymuştu. Şöhretli bir analistin öngörü hatasını ifşa eden başka biri dalgasını geçiyordu. Okuduğu kitaptan iki cümle yazan bir diğeri aydın yoklaması yapıyordu. Yokluk içinde eriyen beyinler...

Fakat bu sıradanlığın aniden kesildiğini fark ettim. Küçük yatırımcıya yön veren analistlerden birine ardı ardına övücü sözler yazılıyordu. Onlarca kişi teşekkür kuyruğuna girmiş gibiydi. Teşekkür nedeni analistin öngörü başarısıydı. Şöhretli yorumcuların düşecek dediği borsanın bir hafta içinde 81600'den 88100'e geleceğini büyük bir netlikle öngörmüş ve izleyicilerini önceden bilgilendirmeyi başarmıştı. Bu hiçbir şöhretli analistin kabul edebileceği bir başarı değildi. Yoksa kendi korkak, sıradan ve cılız yorumlarını kime dinletirlerdi?

Finans piramidinin tabanındaki gerçek kahramanlardan biri. Açık sözlü, çıkar gütmeyen, akılcı bir analist. Matematik, fizik ve finansı birleştirebilmeyi başaran ve bunlara bir de psikoloji ekleyen nadir kişiliklerden. Bir gözü piyasada bir gözü ahalide olan başarılı bir davranışsal finansçı. PusulaFX adıyla analizler yapan, küçük yatırımcının gerçek kahramanlarından Levent Doğan ile sizler için görüştük.

Borsaya ilk ne zaman ilgi duydunuz?
2007 yılıydı. Ben öğretmenim ve tıpkı Halil Hocam gibi (Sosyal medyada Buhur25 endeksiyle büyük bir hayran kitlesi olan Halil Buhur) okuldaki arkadaşlar zehirledi beni. (Gülümsüyor)

İlk hangi hisseye yatırım yaptığınızı hatırlıyor musunuz?
Meteks isminde bir hisse vardı. Şöyle olacak böyle olacak diye diye bana yatırım hesabı açtırdılar... Neyse aldık. Bekliyoruz, pat Lehman krizi başladı. Tabi bundan haberimiz yok. Yarı yarıya hissenin fiyatı düştü. Satmadım bekledim. Beklerken de bu işlerin iç yüzünü öğrenmeye başladım. Kendi kendime de fiyatına gelse de satsam, bir daha da bulaşmasam diye yeminler ettim. Hisse fiyatına geldi ve satıp çıktım. Rahatlamıştım ama 4-5 ay süründüm resmen. Sonra biraz uzaklaştım ama göz ucumda o hisse vardı. Akşamları teleteksten baktım ve krizden önceki hayal edilen seviyeye gittiğini gördüm. Oturdum, bu kez de sinirimden ağladım. Dedim ki kendi kendime, bu işi öğreneceksin ve sen de kazanacaksın.

Nasıl bir yol planladınız kendinize?
Başlamak için Teknik analiz öğrenmek ve ekonomi haberlerini takip etmeyi planladım. Bu işlerde başkalarının lafı değil de kendi bildiklerinizle yol alabilirsiniz. Twitter'da bugünlerde birçok mesajımda belirttiğim gibi TV'de finans programlarını seyrederek para kazanmak zor.
Her işte olduğu gibi bu işte de işin mutfağını öğrenmelisiniz. Bu işin mutfağında da Temel ve Teknik analiz var. İstatislik ve biraz da şans faktörü tabi ki.

Size yardımcı olan biri oldu mu?
O zamanlar Eskişehir’de yaşıyordum. Çok şanslıyım ki takip ettiğim bir forumda Teknik analizi iyi bilen bir arkadaşla tanıştım. (Şu anda Twitter'da @Bearbull26 adıyla yazıyor.) Kendisini çok sıkıştırdım, başını ağrıttım. O da sağolsun, yardımcı oldu. Hem iyi bir arkadaş hem de iyi bir öğretmen kazanmıştım.
Sonraları kendimi geliştirmeye, temel olarak da olayları , haberleri incelemeye ve etkilerini kavramaya çalıştım. Teknik analizle veri, haber, psikoloji ve toplumsal algıyı kullanarak işlemler yapıp kazanmaya başladım.

Ne tür bir eğitim aldınız?
Ben fizik öğretmeniyim. Aynı zamanda Matematik Lisansım da var. Finans ile ilgili hiçbir eğitim almadım. Bizim dönemimizde öğretmen olamayanlar bankacı olurdu. Benim o zaman ilgim yoktu ve seçmedim bu yolu. Fizik ve matematik mezunları şimdinin bankalarda üstdüzey yöneticileri oldular . Bense vasıfsız eğitim çalışanıyım. Fakat içten gelen bir yeteneğim olduğunu düşünüyorum bu iş için.

Bugün dünyanın en önemli finans mühendisleri fizik ve matematik bilen kişilerden oluşuyor. Bu açıdan belki de bu ülkedeki en şanslı kişilerden birisiniz. Matematik, fizik ve finansı nasıl birleştiriyorsunuz?
Sevindim buna. Benim twitter profilimde şöyle yazar, Matematik-Fizik ve Finans üçlemesi. Daha çok matematik çatısı altında algoritmalar oluşturuyorum. Korelasyonlara ve oranlara, ayrıca grafik üzerindeki açı, şekil vesaire bunlara dikkat ediyorum. Karşılaştırmalı analizler yapabiliyorum. Teknik analiz, matematik alt yapısı ve fiziki şekillerin anlam bulduğu bir yer. Formasyonlar, formüller, rakamlar vesaire bunları bir şekilde birleştirip bir şeyler üretiyorum. Fakat herşey bunlarla da sınırlı değil. Ben hem kendim için hem de başkaları için (okurlarım) aynı zamanda gündemi, ekonomi ve finans haberlerini orjinal kaynaklarından okuyup Temel kısmını da tamamlıyorum.

Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz; trader, analist veya başka bir şey?
Trader değilim. Analist ya da ne bileyim strateji yönetmeni olabilir. Trader mantığım var fakat tek işim ekran başında oturmak değil. Nereden baksanız yarım gün okuldayım ve traderlık'ta bu bir zaaf. Fakat piyasadaki bir çok traderdan daha iyi olduğumu düşünüyorum. Yaparım da ama al-sat ile ömür geçmez. Ben daha çok analistim. Stratejiler üretip üzerine planlar yaparım. Yönetmek, kurgulamak ve olduğunu görmek hoşuma gidiyor.

Ekran başına geçtiğinizde ilk düşündüğünüz trendi bulmak mı oluyor?
Grafik başına geçmişsem tabi ki en önemli şey. Paralel çizgiler kullanmayı çok severim. Bir ürünün grafiğinde trendleri işaretler ardından ,psikolojik , temel ve diğer rasyolar açısından değerlendiririm. Bunların tümü benim için önemli.

Trendi bilmek yeterli değil yani?
Evet, çoğu zaman trendi bilmek işe yaramıyor. Yarasa idi, en son bir çok ünlü isim terste kalmazdı. Çünkü 81600 trend bölgesi idi. 92000 de öyle mesela. Kısaca teknik, temel,psikoloji ve algı nasılsa ona göre oluyor o iş. Teknik göstergeler önemli elbette ama teknik göstergeleri fiyatlar şekillendirir, fiyatları ise insanların psikolojisi.

Bizim piyasamız özelinde baktığınızda trendler ne kadar işe yarıyor?
Ana trendler genelde çalışıyor. Uzun vade bakmak gerekir hisselere. Ben trend çalışmalarını kısa-orta ve uzun şeklinde ayırarak bakıyorum. Herbirinin ayrı yapısı oluyor. Bizim piyasa sığ ve sahipsiz olduğu için de her türlü tuzağa açık. Bir de şu var. Grafiklerde TL baz ya da USD baz o kadar çok fark ediyor ki, bunu bir çok kişi gözden kaçırıyor. Ana trendler genelde çalışır. İstisnalar da var elbet, mesela GARAN'ın 8,33 civarında trendi çoktan kırılmıştı ama dolar bazlı da 3 centle trendteydi ve çalıştı gitti. Çok yönlü bakmak gerekiyor çünkü sığ piyasayız ve piyasanın %63-64'ü yabancıların elinde. Onların gözüyle de piyasaya bakmak gerekiyor.

Trendi bulmaya çalışan birçok analist var. Başarı için herkesin bir adım önünde mi olmak gerekiyor?
Başarı için önce kulaklarınızı dış dünyaya kapamak gerekiyor analiz yaparken. Ben öyle yapıyorum. Elime doneleri ve o güne kadar biriktirdiğim haber, olay, gelişme ne varsa alıp eğriyi doğruyu kendim değerlendiriyorum. Ahmet ne demiş, Mehmet ne demiş bakımıyorum. Sonra grafik çalışması yapıyorum. En küçüğünden en büyüğüne bütün grafikleri çiziyorum. Nerelerde olduklarını, neler olabileceğini, temel ve psikolojik yönden analiz edip fikir üretiyorum. Borsa şirketleri 3 aylık bilançolarla hareket ettiklerinden en uzun periyotta yani 3 aylık grafiklerini inceliyorum. Bir de piyasanın değil kendimin periyotunu grafiğe çizdiriyorum. Örneğin (5x60) 5 saatlik gibi. Ya da (15x3) 45 dakika gibi. Kısaca kendime özel zaman dilimleri ile piyasanın tersine olayları değerlendiriyorum. Çünkü piyasada bir çok kişi aynı şeylere aynı açıdan bakıyor. Örneğin RSI, Macd gibi çok kullanılan indikatörlere göre alım satım yapıp çok kaybeden var.

Piyasalara bakış açınızda psikolojik boyutu oluşturan verileri nasıl belirliyorsunuz?
Herkesin baktığından veya gördüğünden para kazanılmaz. Ben bunu bilir bunu söylerim. Oluşturduğum bu grafiklerin üzerine notlar alır, bildiğiniz teknik direktör gibi şöyle olsa böyle, böyle olsa şöyle diye stratejiler çizerim. Forumları gezer okurum. Korku mu var,heyecan mı var, coşkumu var bakarım. TV'deki yorumcuların ne dediğini dinler notlar alırım ve genelde dediklerinin tersini planlarıma iliştiririm. İnsanların nerede, nasıl hareket edebileceklerini hesaplarım. Ülkenin gündemine bakarım. Psikolojik boyutu böyle keşfediyorum. Zaten ben fibonacci aşığı bir insanım ve tüm araçlarını da severek kullanırım. Fibonacci'nin sosyal,toplumsal ve psikoljik parametreleri ölçen bir yapısı var.

Analiz modeliniz çok fazla boyut içeriyor. Bu modeli başkalarına da öğretiyor musunuz?
Elbette. Ben çok yönlü düşünmeyi sürekli forumlarda ve twitterda yazıyor, paylaşıyorum. Algı yönetimi, soğukkanlılık ve disiplin bu işin en önemli yanı. Algı yönetimi konusunda uzun uzun yazılar yazıyorum. Ayrıca kullandığım teknik analiz araçlarını paylaşıp nasıl kullanmaları gerektiğini anlatıyorum. Analiz modelini kimse pek paylaşmaz. Bana sorular geldikçe çekinmeden yazıyorum ben şöyle yapıyorum diye. Ama insanlarımız ne gariptir ki öğrenmek yerine sonucuna odaklanıyor. Klasik olacak ama balık tutmayı kimse öğrenmek istemiyor, herkes balığın derdinde. Bizim ülke insanı genelde hazırcı, biliyorsunuz işte. Aralarında öğrenip kendini geliştirmek isteyenler de var. Hatta bulunduğum şehre gelip ders almak isteyenler oluyor, onlara da sonuna kadar kapı açık. Fakat bu iş dersle değil zamanla öğrenilir. Tecrübe kazanmak gerekiyor bazı şeyler için. Ben bu seviyeye gelmek için 5-6 yılımı verdim.

Küçük yatırımcıların piyasaları yanlış algıladığını mı düşünüyorsunuz?
Evet,kesinlikle… hep kandırılıyorlar ve maalesef bu medya aracılığı ile yapılıyor. Algıları ile oynanıyor. TV kanallarına çıkan insanların çoğu kurumda çalışıyor ve o işten ekmek yiyorlar. Adam a diyor ama alt benliğinde z var. Z doğru olan ama adam a diyor ısrarla ve bu insanlar öyle bir prim yapmışlar ki, küçük yatırımcı dikkate alıyor ve terste kalıyor sürekli. İşini iyi yapanlar genelde üniversite hocaları. Kurumda çalışanlar maalesef bu para piyasasında insanların algısını yanlış yönlendiriyorlar. Küçük yatırımcı bu yüzden TV'de finans kanallarını ve ana haber bültenlerini izlememeli. Algıları dağılıp gidiyor. Yine twitter ve facebook üzerinden de bir çok kişi yorumlar yapıyor. Her kafadan binlerce ses. Algı öyle bir dağılıyor ki anlatamam. Bu yüzden az ama öz kaynaklar bulsunlar kendilerine. Bu iş güven işi, samimiyet işi.

Sosyal medyada geniş bir izleyici kitleniz var; hatalı yorum yaptığınızda sizi eleştiriyorlar mı?
Elbette, fakat hatanın türüne, nedenlerine bağlı. Analizlerim konusunda eleştirildiğim birkaç nokta oldu ve haklılık payları da vardı. Ben çok önceleri, yani ilk yazmaya başladığımda duygusal kişiliğimden dolayı çok hatalar yapıyordum, ki bir analistin en büyük düşmanı duygusallıktır. İkincisi ise grafikte olana değil inandığına inanmak. Neyse ki bunlar geride kaldı. Çok dersler çıkardım ve yoksa burada olmazdım.

Analizinizin hatalı olduğunu gördüğünüzde ne düşünürsünüz?
Ben bunu uzun zamandır yaşamadım. Fakat geçmişte yaşadığımda elbette üzülüyordum. Yanlışı nerede yaptığımı, nedenlerini bulmaya çalışırdım ve her defa daha iyisi için söz verirdim. Allah'a şükür ki şimdi daha iyiyim fakat eskisi kadar cesur değilim. Çünkü her analizin başarıya ulaşamayacağı günler yaşıyoruz. Hata yapılır. Hatanın nedenlerini bulup doğruya çevirebildiğiniz sürece iyisiniz zaten. Ben hatalı analiz yaptığımda hep nedenleri bulup düzelttim. Küsmedim. Küsmüyorum. Hata her zaman olacak önemli olan ders almak.

Küçük yatırımcılara neler önerirsiniz?
Ben de küçük yatırımcıyım ve yıllardır kendi öğrendiğim şeyleri onbir maddede şöyle sıralayabilirim.
1. Asla duygusal olmasınlar.
2. Algı yönetimi üzerine kitap,kaynak ve bilgi edinsinler.
3. Teknik analiz öğrensinler.
4. Grafikleri incelerken kendi sitillerini oluştursunlar.
5. Sistemli ve disiplinli olmaları şart.
6. Hatalardan ders çıkarmayı iyi bilmeliler.
7. Risk kontrolünü bilmeliler ve bütün sermayesini aynı pozisyona yatırmamalılar
8. Kardayken beklemek, zarardayken çıkabilmek önemli bir disiplindir.
9. Hisselere aşık olmasınlar.
10. Borsada kaybetmek doğal bir şeydir. Önemli olan nedenleri tespit etmek ve onarmaktır.
11. Piyasa ile ilgili çeşitli görüşler bulunduğunda ve anlamadığı şeyler olduğunda piyasadan çekilip beklemek iyidir.

Küçük yatırımcılara önereceğiniz kitaplar nelerdir?
Ben hiç finansal kitap okumadım. Okuduğum şeyler daha çok toplum ve psikoloji üzerine. İnsanların yapısını, hareket tarzlarını, para ile olan ilişkilerini ve neler yapabilecekleri üzerine şeyler okuyorum. Finansla ilgisi direk yok ama illa bir kitap ismi yazacaksam internetten bulup yazayım (gülümsüyor); bu iş kitaptan öğrenilmez bence.

Sosyal medyada beğendiğiniz analistler kimler?
Bu soru çok zor soru. Bir çok değerli insan var. Çoğu kendi alanlarında harika. Fakat ne hikmetse Medyada adları geçmez J Twitter'daki adlarıyla söylersek, teknik analizde, sistem üzerine B_B(@bearbull26), formasyonlarda Erol Kutlu(@kutero1), ana trendlerde karahan(@karahanager) ve bütünüyle umutsarı(@ketex34) ve HAKANPAŞA(@_HAKANPASA_) bana göre çok başarılılar.

Katıldığınız için çok teşekkür ederiz.
Ben size çok teşekkür ederim.

12 Mayıs 2015 Salı

Kendimi borsacı sanarak 9 yılımı boşa harcadım!

Tüm yatırım uzmanları hisse senedinin uzun vadeli bir yatırım aracı olduğunu söyler. "Bir hisse senedini ne kadar elde tutmalıyız?" sorusuna Warren Buffett'ın "Forever" (ebediyen) yanıtını verdiği söylenir. Hisse senetlerinin uzun vadeli bir yatırım aracı olduğu bilinse de ülkemizdeki yatırım şekli bunun tam tersidir. Olabildiğince kısa sürede gelir elde etmek temel yatırım kuralı haline gelmiştir. Bu çarpık anlayış uzmanlarca düzeltilmeye çalışılsa da pek başarılabilmiş değildir.

Küçük yatırımcının hisse senetlerinden kısa vadede gelir elde etme anlayışını belki de en etkili şekilde değiştiren kişi Halil Buhur'dur. Sosyal medya üzerinden yaptığı analizlerle binlerce kişiyi uzun vadeli yatırıma yönlendiren Buhur, kendi yarattığı trading sistemi ile de büyük bir yatırımcı kitlesine hitap ediyor. Buhur25 adlı sistemi ile küçük yatırımcı dünyasının en büyük fenomenlerinden biri. Tam bir değer avcısı. Yatırıma yönlendirilen 1 kuruşun bile kaybedilmeyecek kadar değerli olduğunu düşünüyor. iRRasyonel, kendisiyle trading sistemi, Buhur25 ve finans üzerine konuştu.


Hisse senedi piyasasına ilk ne zaman ve nasıl ilgi duydunuz?
Hisse senedi piyasasına ilk defa 2000 yılında çalıştığım okulda, hisselerle ilgilenen öğretmen arkadaşlarım sayesinde ilgi duydum.

Borsayla ilgili eğitiminiz var mı?
Ekonomiye, borsaya olan ilgim nedeniyle yöneldim. Makine MYO’dan sonra Türk Dili ve Edebiyatı okudum. Para piyasalarına olan tutkumla da İktisat’ı bitirdim. Şimdi son olarak İşletme Yüksek Lisans eğitimim devam ediyor, tez aşamasındayım.

İlk aldığınız hisse senedini hatırlıyor musunuz?
Çok iyi hatırlamamakla beraber Koç Holding'ti sanırım.

O dönemler yatırımcıların büyük çoğunluğu yatırım kararlarını "tüyo"larla verirdi. Siz de öyle mi vermiştiniz?
İlk defa işlem yapınca ister istemez bu işlere en çok konuştuğumuz öğretmen arkadaşımın ilgilendiği hisseler ile başladım ama ateş bacayı sardıktan sonra al sat macerasında akıp gitti uzun yıllar, ta ki 2009 yılında Uzun Vadeli Yatırımcılıkla tanışıncaya kadar.

2009 yılı sizin için bir dönüm noktası mıydı?
Evet, 2009 yılına kadar yeri geldi döviz aldım sattım, yeri geldi tahvil, en çok da hisse senedi ama bu uzun süreçte 1. işlemde, 2. işlemde kazansam da çoğu zaman 3. işlemde ilk 2'de ettiğim kârlar gidiyordu. Hatta bazen eksiye de geçiyordum. Birçok traderin makus talihi bende de şaşmadan tezâhür ediyordu. Aradan geçen 9 yıllık trader’lık maceramda ortada kazanç anlamında bir şey kalmadığını görünce nihayet değişik mecrâlarda okuduğum uzun vadeli temettü yatırımcılığını uygulamaya karar verdim.
Aslında bu yıllarda zaman zaman temettü / bedelsiz kavramlarını okuyor, duyuyordum ama uygulama kısmında gerekli cesareti gösteremiyordum.

O cesareti nasıl buldunuz?
Bu cesareti bulmamdaki en büyük sebep, kendimi borsacı sanarak boşa harcadığım 9 yıldır.

Hatalarınızdan çıkardığınız en büyük ders neydi?
Eğer bu işi yapıyorsak alın terimizi çoluk çocuğumuzun rızkını yatırdığımız enstrüman bize ileriye dönük bir şeyler bırakmalı, yoksa borsada kalmamızın hiçbir anlamı yoktur. Bunun yolu da al sat ile zaman ve para kaybetmekten çok uzun vadeli temettü yatırımcılığından geçiyor.
Bu dokuz yılın ve arada borsa dışında bir yere yaptığım, yanlışlığını sonradan anladığım yatırım, (sonu A.Ş. ile biten 2000'li yılların başlarında özellikle yurt dışındaki gurbetçilerimizden toplanan paralarla Anadolu şehirlerinde kurulan kâr payı ortaklıkları) benim bu dokuz yıldan çıkardığım en büyük dersti ve şu atasözümüz her şeyi çok iyi özetliyordu: “Para, akıl öğretir; don, yürüyüş.”
Borsada al satlar ile boşa geçen zaman ve BIST dışında en büyük akıl parası olabilecek bir yatırım denemesi bana az da getirse banka dışında bir yere güvenmemem gerektiğini öğretti. İhtiyaç hâlinde düşmüş şekliyle de olsa bankadan her zaman paranızı geri alabilirsiniz ama dışarıda kişilere ya da küçük A.Ş.’lere verilen paranızı geri almak adeta onların keyfine kalmış.

Bugün amatör yatırımcılar arasında en bilinen yatırım modellerinden birini yarattınız. Bu süreç nasıl oldu?
Bizzat yaşayarak edindiğim tecrübelerle kısa vadeli traderlik ile borsadan verim alınamayacağını geç de olsa anladım ve temeli sağlam, kurumsal, yatırımcı dostu, kârlılığı düzenli artan ve bu kârı yatırımcısıyla adilane paylaşan şirketlere uzun vadeli ortaklık felsefesiyle yatırım yapma kararımı uygulamaya başladım.
Yatırım modelimin özü, kârlı kurumsal yatırımcı dostu şirketlere ortak olarak temettülerle hisse sayısını çoğaltmaya ve her geçen yıl alınan temettü miktarının artırılmasına, bir tür BES sistemi gibi portföyümüzün düzenli nakit üretmesine bağlı. Temettü gelirinin yanında artan hisse değer kazancı ile porföyünüz / sermayeniz büyümeye devam ediyor, arada düşüşler elbette olacak ama bu süreçte önemli olan, düşse de kalkmasını bilen hisselerde olmak. Eğer bu tarz hisselerde düşüşlere yakalanılırsa, sıkıştırılmış yayın bırakıldığında önceki seviyesini geçmesi gibi, kriz sonrası bu hisseler de eski seviyelerini geçerler. Onun için derin düşüşler uzun vadeli yatırımcılar için ucuza maliyetlenme fırsatı olarak değerlendirilebilir.

Buhur25 nasıl ortaya çıktı?
Yatırım felsefeme uyan şirketleri araştırdım. Bu arada değişik ekonomi sitelerinde, forumlarda fırsat buldukça yazmaya çalışıyordum. Bu konudaki fikirlerimi paylaştığım bir forumda Uzun Vadeli Yatırımcı(UVY) başlığım var. Burada uzun vadeli yatırım kriterlerime uyan şirketler hakkında yeri geldikçe bilgi paylaşımı yaparken bu şirketlerin adından oluşan listedeki hisse sayısı 15'lerden başladı ve son şekliyle 25'e ulaştı. 25 sayısında Temettü25’in de etkisi var çünkü her ay sonunda BIST100, Temettü25 ve Buhur25’in yıl başından bu yana oluşan performansını karşılaştırdığımız getiri tablosu yayınlıyorum.
Uzun vadeli yatırım kapsamında izlediğim hisselerin anlaşılma kolaylığı için ve belki de bazı arkadaşlarımın “Buhur hisseleri” söylemiyle UVY kapsamında izlediğim hisseler zamanla soyadımla anılmaya başlandı ve bugünkü Buhur25 ismi ortaya çıktı.

Buhur25'e hisse senedi seçerken nelere dikkat ediyorsunuz?
Buhur25'e hisse senedi seçerken şirketleri incelemeye sahiplerinden, ana sermayedarlarından başlarım. Yatırımcı dostu, kurumsal (mümkün mertebe yabancı ortaklığı) olmalı. Kârını adilane bir şekilde yatırımcısıyla paylaşmalı, şirket ve ürettiği ürünler ve hizmetler herkes tarafından bilinmeli. Yatırımcılar bilmediği, tanınırlığı az olan hisselere kolay kolay yatırım yapmazlar. Ürünleri insanların her daim ihtiyacı olan vazgeçilmez ihtiyaç maddeleri olmalı ki, satışlar, dolayısıyla kârlılık süreklilik arz etsin.
Bu özelliklerin çoğu varsa yükselen trend kendiliğinden gelir. Eğer bir yerlerde eksik varsa,o zaman şirket istediği kadar temettü versin,yine de hisse fiyatı aynı dar bantta dalgalanmaya devam eder. Bu durumda şirketin Buhur Rasyosunda sıkıntı vardır. Temettü verimi + temettü düşme fiyatını telafi sonrası elde edilen hisse değer kazancına “Buhur Rasyosu” diyorum ben. Eğer bu rasyoda sıkıntı varsa temettünün çok fazla bir anlamı olmaz.

Bedelsiz potansiyelini yüksek olması mı gerekiyor?
Ödenmiş sermayesi küçük olan ama temettü verimi, trendi iyi olan şirketlerin büyüme potansiyeli yüksektir. Bu şirketlerin çoğunluğu aynı zamanda yüksek bedelsiz potansiyeline sahiptir. Sadece bedelsiz potansiyelinin olması bir anlam ifade etmez, bu potansiyel ile temettü olmadan sadece bedelsiz sermaye artırımı bekleyerek yıllar yatay bantta boşa geçebilir ama beklenilen hisse hem bedelsiz potansiyeli yüksek hem temettü verimi iyi ise orada yıllar boşa geçmez. Bedelsiz gelmese bile alınan temettülerle maliyetler düşmeye devam eder. Eğer bedelsiz sermaye artırımı gelirse de bu, üzerine tuzu biberi olur.

Bazı forumlarda Buhur 25 hisselerinin uzun dönemde borsadan daha yüksek bir getiri eğrisine sahip olduğu yazılıyor. Bunu nasıl başardınız?
Buhur25'in başarısı yukarıdaki kriterlerin sağlanma oranına paralel yükselir. Bizlere borsa çoğu zaman yatırım yeri değil, batırım yeri, kumar, oyun olarak öğretildi.
Oysa ki borsaya “girme-çıkma” değil de yatırımcı dostu şirketlere ortak olma mantalitesiyle yaklaşılarak yatırım yapılsa, borsa oyun değil, yatırım olur.
Alın terimizi öyle yere yatırmalıyız ki, başımızı yastığa koyduğumuzda benim şirketim, hissem ne olacak, yarın tahta kapanır mı, şirket iflas eder mi gibi düşünceler olmamalı. O zaman bu yatırım strese dönüşür. Uzun vadeli temettü yatırımcılığında alınan temettülerle de hisse alınıp önümüzdeki yılda kar dağıtımından alınacak pay oranımız artırılır, hisse sayımız da kartopu misali çoğalır. Bunu şöyle de açıklayabiliriz. Temettüler her yıl sürüye katılan kuzulardır. Sürü istenilen büyüklüğe eriştiğinde temettüler afiyetle yenebilir. Sonuçta belli bir seviyeden sonra bu yatırımın meyveleri de yenmeli ki uzun vadeli yatırımın nimetlerinden faydalanılsın.
Temettü yatırımında birkaç temettü aldıktan sonra maliyetleriniz ciddi oranda düşerken üzerine hisse değer kazancı da eklenince aradaki derin düşüşlerde bile siz düşük maliyetlerle yine kârda olursunuz, endeksin kırmızı günlerinde portföyünüzün bu yeşilliği size huzur verir. Borsada bundan ötesi var mı?

Teknik ve Temel analizi bir bütün olarak gören bir yaklaşımınız var. Sizce finansal analizde dikkat edilmesi gereken noktalar nelerdir?
Temel ve teknik analizi bir bütün olarak görüyorum, hisse seçimine temel analizden başlarım. Eğer hisse temel analiz kriterlerimden sınıfı geçerse, ki aslında bu kriterlerden biri de hissenin tarihî uzun vadeli trendidir, sonrasında hissenin bulunduğu teknik durum uygun alım zamanlaması için teknik analiz devreye girer.
Finansal analizde satışların, FAVÖK kârının artması, Yabancı Para Pozisyonunun güçlü olması, şirketin ihracata yönelik yurt dışı satışlarının güçlü olması, yıllık ve çeyreksel bazda kârlılığı artan bilançolar ve önümüzdeki dönemler için kârlılığı etkileyecek yeni yatırımlar / beklentiler önemlidir.

Temel mi teknik mi sizce?
Temel – teknik, tencere – kapak misali ayrılmaz ikilidir ama yine de uzun vadeli yatırım kapsamında konuşacak olursak, "Uzun vadeli yatırımda aslolan temel analizdir; teknik, temeli izler."
Temel analiz hisse seçiminde, teknik analiz o hissenin alım satım zamanlamasında kullanılmalıdır.

Buhur25'ten bir hissenin çıkması için nasıl bir durum oluşması gerekiyor?
Buhur25'te performansı belli bir süre düşük seyreden hissenin temel analizinde ve tekniğinde bozulma varsa çıkarıyorum ve yerlerine yeni hisseler koyuyorum, bir nev'i bayrak yarışı taze dinç oyuncularla devam ediyor.

Hangi sürelerle Buhur25'i güncelliyorsunuz?
Biz nasıl ki portföyümüzde bulunan zayıf seyreden hisseleri değiştiriyorsak ben de Buhur25'i aynı şekilde yönetmeye çalışıyorum. Bu güncellemenin sık yapılmasına gerek kalmıyor, çoğunlukla 3-4 ayda bir güncelliyorum.

Bu işte yetenek mi çok çalışmak mı?
Her ikisi de diyebilirim. Çok çalışmak ve tecrübe gerekiyor ama sadece çalışmak değil, çalıştığını işe yansıtmak, verim almak da bu işin yeteneği olsa gerek.

Binlerce kişi sosyal medyada sizi izliyor; bunu nasıl başarıyorsunuz?
İnsanlar sanal alemde de olsa muhatabına güven duymak istiyor. Ben yazdığım her ortamda gerçek adımla yazıyorum, her türlü bilgim, adım sanım açık, sonuçta elimizden geldiğince faydalı olmaya çalışıyorum. Buhur25 hisselerinin performansı ve spekülatif işlemlere maruz olmayacak ağırlığı, geçmişi belli bilinen hisseler olması da yatırımcılara güven veriyor. UVY modelime uyan hisselerin illâ Buhur25’te olması şart değil, UVY’nin özüne bağlı hisselere yatırım yapıldığı sürece huzurlu yatırım devam eder, tüm bunların yatırımcılar için önemli olduğunu düşünüyorum.

Buhur25'in performansını yatırımcılar biliyorlar mı?
Buhur25'in performansını dönem dönem grafik ve tablolar ile sosyal medyadan paylaşıyorum. Uzun vadede Buhur25’in XU100’e ve Temettü25 endekslerine göre getiri farkı açık ara önde. Şimdilik böyle en azından hâliyle bu sonuçların da etkisiyle belki, yıllarca günlük al sat macerasıyla geriye elde bir şeyin kalmadığını gören küçük yatırımcı dostlar (burada profesyonel traderları tenzih ederim) sağ olsunlar, ilgilerini eksik etmiyorlar. Bu vesileyle ben de onlara teşekkür ediyorum, onların ilgisi benim çalışma azmimi artırıyor.

Son dönemde sosyal medyada Buhur25 benzeri soy adlarıyla anılan izleme listeleri çıktı, bu konuda ne düşünüyorsunuz ?
Her ne kadar yatırım ve hisse seçme tarzları benle aynı olmasa da son dönemde Buhur25 benzeri çalışmaları görüyorum. Bunu çalışma şeklim ve yatırım modelimle ilgili güzel bir gelişme olarak değerlendiriyorum, çünkü beğenilen şeylerin benzeri yapılmaya çalışılır. Yatırımcılar adına faydalı olacaksa neden olmasın, Buhur25 benzeri çalışması olan arkadaşlarıma başarılar dilerim.

Beğendiğiniz analist ve traderlar kimler?
Aslında bu işin içinde olan ve gerçekten değer verdiğim kelimenin tam anlamıyla üstad dediğim 3 ekonomist var, diğer ekonomist dostlarımızın alınmaması adına isim vermek istemiyorum. Bu ekonomistlerin yeri başkadır benim nazarımda ama mezkur üstadların hepsi kurumlarda çalıştığı için haliyle hisse bazında yazmıyorlar. Onun için uzun vadeli yatırım konusunda izlediğim kimse yok ama yine de medyada göz dolduran değerli ekonomistlerimizden bazılarını herkes gibi ben de izliyorum.

Aklınıza gelen en üzücü işleminiz neydi?
En üzücü demeyelim de üzücü işlemlerim 2009 öncesinde kaldı. İnsan beyni istemediği, kendini üzen olayları unutma eğilimindedir, bunun etkisiyle de olabilir net olarak hatırladığım çok üzücü işlemim yok.

Borsaya yeni giren yatırımcılara neler önerirsiniz?
Borsa yatırımına başlamadan önce yaşanmış tecrübelerden istifade etmelerini ve bunlardan çıkarılan dersleri uygulayarak bu işe başlamalarını öneririm ama bir musibet bin nasihatten evlâdır düsturuyla onlar yine de bu acı tecrübeleri yaşamadan uzun vadeli temettü yatırımcısı olmayacaklardır.
Zorunlu uzun vadeli yatırımcı olmaktansa gönüllü uzun vadeli yatırımcı olsunlar yeter. Kaybolan yıllar geri gelmiyor, al sat macerasının sonu yok.

Borsaya ilgi duyanlara önerebileceğiniz bir kitap var mı?
Borsayla ilgili birçok makale, yazı, kaynak okudum ama kitap olarak İktisat, İşletme ders kitapları dışında kitap okumadım desem inanır mısınız? Belki bu yoğun tempoda zamanım olmadı, belki de gerek kalmadı...

Yani sistem sizin doğanıza işlemiş öyleyse?
Evet, uzun vadeli yatırım sistemi bir nev'i yaşam tarzım oldu.

Peki, kitap yazmayı hiç düşünmediniz mi?
Bir ara yatırım sistemim hakkında yazılarımı, çalışmalarımı kitap hâline getirmeyi düşündüm ama henüz ona da fırsatım olmadı, olmuyor, gün yetmiyor diyebilirim, misal olarak şu an bile bu röportajı yaparken sosyal medyada bir sürü cevaplanmayı bekleyen soru birikmiş durumda.

Temel ve teknik analiz konusunda tecrübelerinizi paylaştığınız eğitimleriniz oluyor mu?
Fırsat oldukça bilanço okuma, hisse seçimi, temel analiz ve teknik analiz konularını kapsayan bilgi paylaşımı içerikli eğitim çalışmalarım oluyor.

Vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.
İlginiz için ben teşekkür ederim.

11 Mayıs 2015 Pazartesi

Başarılı Türk Trader'ların 10 altın kuralı!

Dünyanın en önemli para yöneticilerinden biri, Georgo Soros’un The Alchemy of Finance adlı kitabında söylediğine göre, oğlunu, yanına staja gönderdiği Victor Niederhoffer’dır. İstatistikçi, bestseller kitap yazarı, şampiyon squash oyuncusu olan Niederhoffer, on binlerce kitap, günlük haber ve bilgiyi takip ederek başarılı olmuş efsanevi bir traderdır. Elde ettiği sınırsız bilgiyi işleyerek verdiği yatırım kararları ile büyük bir servet sahibi olmuştur. Her gün düzenli olarak “Minik Kedi” şarkısını piyanoyla çalan Neiderhoffer, bir sabah uyandığında kendisini Chopin olarak bulan çok az traderdan biridir.

On binlerce kitabının olduğu malikanesine, bir gün adını o güne kadar hiç kimsenin duymamış olduğu Nicholas Taleb adlı bir müşterisini davet eder. Ona başarısının sırrının ne olduğunu söyler: “Bahçemdeki ağaçların yapraklarının dökülüş şekli her sonbaharda aynı. Bütün yapraklar ağacın dibine ve yakın çevresine yayılmış durumdalar. Uzağa giden yaprak çok az.”

Neiderhoffer’in anlatmak istediği şeyin normal dağılım denen eski bir istatistik fenomeni olduğunu Taleb anlamıştı. Genellikle çan eğrisi olarak bilinen bu kural doğanın gizli bir kuralı gibidir. Fakat Taleb’in kafasına bir soru takılmıştı: “Neiderhoffer bir gün eve geldiğinde ağacın yapraklarını küçük öbekler halinde farklı yerlerde göremez mi? Kendisine muzip bir oyun oynayan sivri zekalı bir uşağı olamaz mı?”

Taleb’e göre Neiderhoffer’ın başarısı şans eseridir. Bu kaybet-kazan oyununda bin kişinin olduğunu ve her yıl bunların yarısının başarılı olduğunu düşünürsek, on yıl sonunda sadece 1 kişi kalacaktır ve işte o kişi Neiderhoffer’dir. Yatırımcıların hepsi istatistik bilmediğine göre piyasadaki iniş çıkışlar bir çan eğrisi ortaya koyamaz. Öyleyse piyasalar şu ya da bu yöne hareket edecek şeklindeki çıkarımlar hatalı olacaktır.

Hem Neiderhoffer hem de Talep birbirlerine taban tabana zıt sistemler öne sürerek dünyanın en başarılı traderları olabilmeyi başarabilmişlerdir. Sistemleri farklı olsa da bildikleri şey aynıydı: Kuralları olmayan trader iyi bir trader değildir. Öyleyse sorun kuralların ne olacağıydı.

Ülkemiz piyasaları geliştikçe traderların sayısı da artıyor. Ama hala traderlık hakkında bilgi edinilebilecek kaynaklar sınırlı. Trader olmak isteyenlerin ne yapmaları gerektiğini öğrenebilecekleri bir yer yok. Trader olan ve olmayı düşünenler için yol gösterici bir kurallar listesi oluşturalım istedik. Başarılı traderlarla görüşerek trading sistemlerindeki ana kuralları öğrendik. En çok kullanılanları çıkararak bir liste oluşturduk.

Başarılı Türk Trader'ların 10 altın kuralı:

1- Bir trading sisteminiz olsun. Sizin yarattığınız bir model, belli modellerin bileşimi ya da bilinen bir model olabilir.
2- Piyasanın yönünü bulun. Trendi öngörmeden işlem yapmaya başlamayın.
3- İşlem yapmak için belli bir tepe ya da dip seçmeye çalışmayın. Piyasa yönünün işleminiz yönünde olmasına odaklanın.
4- Stop loss kurallarınızı belirleyerek zararınızı kısa kesin.
5- Piyasa yönü işleminiz yönünde gerçekleşiyorsa stoplarınızın yerini sürekli güncelleyin.
6- Belli bir işlemde anaparanızın %5-10'undan fazlasını riske etmeyin.
7- İşlem yaparken trading sisteminizin kurallarını sorgulamadan işlem yapın.
8- Düzenli olarak hata yapabileceğinizi kabul edin. Kötü sonuçlanan işlemleri uzun süre kafaya takmayın; mezarı eşelemek kimseye fayda getirmez.
9- Piyasalar sürekli değişen yerler olduğu için, değişen piyasa koşullarına göre trading sisteminizi güncelleyin.
10- Piyasaları anlamaya çalışmayın, sadece para kazanmaya odaklanın.

Kısaca söylemek gerekirse, traderlık bir sistem yaklaşımıdır. Kurduğunuz sistem başarılı olamıyorsa, yapacağınız en doğru şey bu işi bırakıp başarılı bir traderın sistemini uygulamaktır.

8 Mayıs 2015 Cuma

Finansçıların yazın okuyabilecekleri 10 kitap!

Yaz sıcakları bastırınca finans gibi karmaşık şeyleri düşünmek zorlaşır. Ama yıllarını finansa veren insanlar için bu dünyadan kopmak kolay değildir. Dönüp dolaşıp yine finansal konular üzerinde düşünürken bulurlar kendilerini.

Bu dünyadan kopup fazla uzağa gidemeyen finansçılar için yaz tatili boyunca okuyabilecekleri bir kitap listesi oluşturduk. Finans dünyasının çeşitli boyutlarını göz önüne alarak oluşturduğumuz bu liste hem finans rüzgarları içeriyor hem de hayat...

Finansçıların yazın okuyabilecekleri 10 kitap:

1- Aşk, Lüks ve Kapitalizm, Werner Sombart
Finansçılar, zihinsel dünyası son derece geniş insanlardır. Kafalarının içinde uygarlık tarihini yeniden oluşturabilecek kadar çok etkileşim ve nedensellik barındırırlar. O nedenle de kendilerini her şeye muktedir görürler. Eğer siz de böyle bir finansçıysanız, size bırakılsaydı uygarlık tarihini daha iyi dizayn edebilecek bir zihin dünyasına sahip olduğunuzu düşünüyorsanız, bu kitap tam size göre. Büyük kentlerin yaratılmasından asil ailenin icadına, şeker bağımlılığının doğuşundan metres edinme gerekliliğine, şehvetli aşktan boynuzlanmanın meşrulaştırılmasına kadar paranın tarihini yeniden dizayn ederken ihtiyaç duyacağınız her şey bu kitapta.

2- Faul, Andrew Jennings
Yaz ayları demek Dünya Kupası demek, Avrupa Şampiyonası demek, transfer demek, kısaca futbol demek. Futbolsuz yaz düşünülemez. Eğer siz de böyle düşünen bir finansçıysanız bu kitap tam size göre. Spor adı ile masumlaştırılan dünyanın en büyük kumarhanesi olan futbolun arka tarafındaki kumarı öğrenmek istemez misiniz? Futbolcuların, takımların, şampiyonaların, federasyonların nasıl alınıp satıldığı ilginizi çekmez mi? Finans dünyasında çalışıyorsanız, futbolun finansını bilmeden bu dünyayı tam anlamış sayılmazsınız. Futbolun kirli dolaplarını öğrenince takım desteklemekten bile vazgeçebilirsiniz.

3- Kriz Kervanı, Linda Polman
Yaz aylarında gevşeyen finansçı cömert bir ruh haline de bürünür. Normal zamanlarda kendisinden para isteyen dilencilere, "IBAN'ını ver EFT yapayım" diyen kişinin yerine istisnasız her dilenciye para dağıtan biri gelir. Daha sonra bu davranışını sorgulasa da iş işten geçmiş olur. İşte, siz de böyle biriyseniz, Linda Polman'ın araştırması sizin için. İnsanı yardım adı altında yapılan yardımların ve bu yardımları yapan kuruluşların nasıl bir "berbat piyasa" yarattıkları ayrıntılarıyla anlatılıyor. Saf insanlardan toplanan ve zavallı insanlara gideceği tahmin edilen paraların nasıl güçlü ve zenginlerin eline geçtiği tüm yönleriyle ortaya seriyor. Bu kitabı okuduktan sonra bir süre "sadaka" vermekten uzak durabilirsiniz.

4- Sıra Dışı İnsanlar, Eric Hobsbawm
Finansçılar genelde tarih yazdıklarını düşündükleri için tarih okumayı severler. Bir gün kendilerini de okudukları tarih kitabının içinde görmek en büyük arzularıdır. Öyleyse bir okuma listesi olur da Hobsbawm olmaz mı? Sıra dışı insanlar, Direniş, İsyan ve Caz emeğin tarihini çarpıcı kişiliklerin hikayeleri ekseninde ortaya koyan bir baş yapıt. 19.yüzyıl ayakkabıcılarından Don Corleone'ye, Vietnam Savaşından Tom Paine'e, cazın yükselişinden Dizzy Gillespie'ye, Kolomb'tan sahteker avukat Ray Cohn'a emeğin her boyutu bu kitapta. Tarihi bugüne indirgemede hiç kimse Hobsbawm'la kolay kolay boy ölçüşemez. Belki siz de kendinizi onun kişiliklerinden birinde bulabilirsiniz.

5- Teknopoli, Neil Postman
"Çok bunaldım, dur biraz televizyona bakayım, kafam dağılsın" diyen bir finansçıysanız, ki bunu yapmayan yok gibidir, bu kitap tam da bu alışkanlığınıza hitap ediyor. Kendi yarattığı araçlara alet olan bir toplum olduk artık. Şimdi de televizyon bağımlısıyız. Geçtiğimiz yüzyıl başında, demirci ustaları arabanın icadını kutsamışlardı. Çünkü kendi işleri artarak büyüyecekti. Oysa otomobil demirci ustalarının işlerini büyütmediği gibi onları işsiz bile bıraktı. Tıpkı televizyonun insanı düşünemeyen bir yaratığa çevirmesi gibi. Bu kitap finansçının kendi yarattığı aracın aleti olmaması için gereken her türlü bilgiyi veriyor. Biz kısaca özetini verelim: "Eğer elinde çekiç varsa, her şeyi çivi olarak görürsün."

6- Entropi, J.Rifkin-T.Howard
"Her gün bir gece önce bıraktığımız daha karmaşık ve düzensiz görünen bir dünyaya uyanmaktayız. Artık hiçbir şey işe yaramayacak gibi görünüyor. Hayatımız sürekli bir yoluna koyma uğraşıyla geçip gidiyor. Bunalımdan çıkış yolu bulduğumuzu düşünürken, sadece geri tepme ile karşılaşıyoruz. Dünya yıkılmaya ve parçalara ayrılmaya başladığında, asıl sorunun nerede olduğunu saptamak için dünyanın düzenlenme tarzına bakmak zorundayız." Sanıyoruz kitabın giriş cümleleri bir şeyler anlatmıştır. Son cümle ise her şeyi anlatıyor: "Bizler, dünyanın kahyalarıyız."

7- Şöhret, Chris Rojek
Finansçı dediğin ünlü olma aşkıyla yanan kişidir. En azından çevremiz bu tür finansçılarla dolu artık. Ne de olsa zekanın kibri yenemediği bir dünyada yaşıyoruz. Öyleyse kurallarını bilmek gerekiyor. İnsan duyguları piyasasının nasıl yapılandırıldığını, kitlelerin şöhretliler vasıtasıyla nasıl hizaya sokulduğunu, sömürünün nasıl masumane yapıldığını ve ardındaki para mekanizmasını öğrenmek istiyorsanız, bu kitap size göre. Thelema Kanunu size şifreyi veriyor zaten: Herkes yıldızdır; bütün yasa, istediğini yapmaktan ibarettir."

8- Olağan Psikopatlar, Kevin Dutton
İyi bir finansçı karizmatik, kendine güvenen, insanları etkileyebilen, ikna edici, vizyon sahibi, risk alabilen, eylem odaklı ve zor kararları verebilme becerisine sahip biri değil midir? Zaten senin amacın da bir finansçı olarak bu özellikleri edinmek değil mi? Bu özellikler dünyada finansçılardan başka bir de psikopatlar da bulunuyormuş. Belki bu kitabı okuyarak kendini daha iyi tanıyabilirsin. Bir finansçıyı daha iyi tahlil edebilmeyi başaran başka bir psikoloji kitabı yoktur herhalde.

9- Kolomb ve Diğer Yamyamlar, Jack D.Forbes
Yaralanmış ya da başkalarını yaralayan bir insana dönüşmeden yaşamanın zor olduğu bir dünyada yaşıyoruz artık. Finansçılar ise tam göbeğinde. İnsanlık tarihindeki en eğitimli kuşakların dünyanın en önemli problemleriyle ilgili yazıp çizmekten öte bir şey yapmadıkları dönemler geçirdik. Finansçılar ise büyük oranda bu dönemi hala sürdürüyorlar. "Acaba nerede yanlış yapıyorum" diye düşünebilmeyi göze alacak kadar cesur biriyseniz bu kitap tam size göre. Sonbaharda farklı bir finansçı olarak insanların karşısına çıkabilirsiniz.

10- Gelecekteki İlkel, John Zerzan
"Ülen ben kafayı mı yedim, ne yapıyorum bu sahte dünyada" diyecek kadar cesaretin son aşamasına gelirseniz, bu kitabı okuyup son noktayı koyabilirsiniz. "Mbutiler ne herhangi bir hayvanı evcilleştirdiler ne de ekin ekip biçtiler. Çünkü toplumda ne zenginler ne de yoksullar vardı. Mutluluk maddi varlıkları biriktirmek anlamına gelmiyordu. Her şeyin paylaşıldığı bir toplumları vardı." İnsanın kendini ve etrafındaki her şeyi yok etmekte sergilediği inanılmaz yaratıcılığın sonuçlarını öğrenmek istiyorsanız Gelecekteki İlkel tam size göre. Uygarlığı kökten reddetmek size hiçbir şey kazandırmayacak olsa da yaşadığımız modern dünyanın nasıl büyük yoksunluklar yarattığını öğrenmek belki sizi birazcık silkindirebilir.

İyi tatiller...

6 Mayıs 2015 Çarşamba

Dinlemekten bıkmadığımız 7 ekonomi haberi!

Ekonomiye karşı algımızın hangi haberlerle inşa edildiğinin maalesef farkında değiliz. Gün boyu okuduğumuz ve yorumlarını dinlediğimiz ekonomi haberleri neredeyse hiç bizimle ilgili değil. Sentetik bir ekonomi haberciliğimiz var. Dünya piyasaları neye odaklanıyorsa biz de aynısını yapar gibiyiz. Gerçeklikten kopuşumuz giderek hızlanıyor.

Okyanus gibi etrafımızı saran bu haber bombardımanından bir an olsun yüzeye çıkıp etrafa baktığımızda, sahici olmayan bir dünyada olduğumuzu fark etmek hiç de zor değil. Ama alışmışız bir kere bu haberlere artık. Neredeyse son beş yıldır aynı haberlerle yatıp aynı haberlerle kalkıyoruz.

Ekonomi basınımızın tüm enerjisini alan, yorumcuların her gün defalarca analiz ettikleri bu haberleri inceleyerek en çok karşımıza çıkan 7 haberi sizler için bulduk. Herhangi bir ekonomi kanalı izlediğinizde, ya da haber okuduğunuzda büyük olasılıkla bu haberlere rastlayacaksınız. Öyleyse gelin bu 7 haberi hep beraber yeniden yorumlayalım.

Dinlemekten bıkmadığımız 7 ekonomi haberi:

1- Petrolün varili
Petrolün fiyatı o kadar çok yorumlanıyor ki, insanın bakkala inip bir varil alası geliyor. Varil mi kaldı bu zamanda, bu neyin fiyatı diyen yok. 5 varil kapağına bir varil bedava kampanyası yapacak neredeyse ekonomi yorumcuları. Oysa ne petrolümüz var, ne de petrolden anlayanımız. Varsa yoksa petrolün fiyatı. Geçen yorumculara petrol kontratı nasıl alınır diye soruldu ahali tarafından. Haliyle o kadar çok yorum yapılınca yatırım yapmak istemiş bizimkisi. "Şimdi şöyle" diye söze başlayan anlı şanlı ekonomistlerimizin nasıl saçmaladıklarını örnekleriyle versek hiçbirini bir daha ciddiye almazsınız. Neyse kurulu düzeni bozmayalım şimdi. Hafif orta zeka sıkletinde biriyseniz hemen aklınıza şu geliyor ve basıyorsunuz itirazı: "İyi de arabalar suyla mı çalışıyor, herhalde petrolün fiyatı önemli." Tamam da canım kardeşim, madem önemli, nasıl oluyor da bu varilin fiyatı tarihi dip noktalarındayken, biz de benzinin fiyatı tarihi tepe noktalarında? Kısacası sen bırak varil fiyatını da akaryakıt fiyatına bak.

2- Altının onsu
Altın fiyatları neredeyse 75 milyonun merakı. Bunu öğrenmek için de altının onsu grafiklerini takip edip duruyoruz. Onsun neye karşılık geldiğini kaç kişi biliyordur acaba. Altının onsunu bilezik fiyatıyla eşleştiren bir halk yarattık. Öyle olunca koştur finans kurumlarına altın hesabı açmaya. Oysa vatandaş daha açılan altın hesaplarının bir nevi kağıt altın (paper gold) olduğunu ve beş kilodan azının altına dönüştürülemeyeceğini bile bilmiyor. Neyse sabah olmadan uyandırmış olmayalım; gece geç yatmış, kıyamam!

3- Fed'in faizi
Son beş yılımız,Fed'in akşam arttırıyor, sabaha arttırıyor, üç vakte kalmaz arttırıyor haberlerini dinlemekle geçti. Daha ne kadar dinleyeceğiz, bilmiyoruz. Ya kardeşim, senin odaklanman gereken temel ekonomik gösterge bu mudur yani? Sanayin bitmiş, tarımın çökmüş, teknolojin ilkokul iki seviyesinde. Sen kalkmışın hala Fed ne zaman faiz arttıracak diye merak ediyorsun. Ne kadar da güzel, ne kadar da tatlı!

4- CDS'nin primi
CDS primimiz azaldı, ekonomimizin riski düştü diye sevinen milyonlar yarattık son beş yılda. Bu CDS'yi ne gören vardır, ne de ne olduğunu bilen. Finansın laboratuvarlarında yarattığı bir parazit ile ekonomimizin gücünü ölçer olduk. Finansçı kardeşim, sana çok açık söylüyorum, senin birkaç tahtan eksik olabilir, bir baktır istersen.

5- Yunanistan'ın borcu
Yıllar sonra bir ülke kendi haberlerimizin önüne geçti. Haberlerin açılışı artık Yunanistan ile yapılıyor. Borcu çokmuş, ödeyemezmiş, başbakanları tinerci gençlik neslindenmiş, falan filan. Ülkemizde hane halkı borcu milli gelirin yarısına dayanmış, kredi kartı icralık olanlar üç milyonu bulmuş kimsenin umurunda değil. Neyse biz Çipras'tan konuşmaya devam edelim: Çipras ma, bisim ekonomi senin de hosuna gidesek!

6- Çin'in büyümesi
Kendi büyümemizden daha önemli vesselam. Beklentilerin üzerinde büyüsün diye dua eden bacılarımız var artık; yoksa biz de küçülürmüşüz. Valla, hastayım ekonomi bilgine. Zavallı mısın oğlum, sana ne Çin'den. Bak ne diycem sana. Geçen bizim berber söyledi, Çin'de herkes 10 lira verse ülkenin dış borcu bitiyormuş. Bizim berber bence haklı. Çünkü bizde herkes 10 lira verse dış borcun ancak binde biri ödeniyor.

7- ABD'nin tarım dışı istihdamı
Herhalde ekonominin en etkili sunulan haberi budur desek yalan olmaz. Sunuluş tarzı kutsal kitapları aratmaz: "Biz onlara ABD tarım dışı istihdam verisi ile apaçık nasihatler verdik, onlar ise görmezler, duymazlar." Sokaktaki adamın bile beklentisi var artık: "250k'yi geçmez, kesin!" Ülkede çalışmayan 50 milyona yakın insan var, hala derdimiz ABD'nin tarım dışısı.

Sözü uzatmaya hiç gerek yok. Ekonomi haberciliğimiz kafası kıyak bir yatırımcı kitlesi yaratmış durumda. Sağlığına!

4 Mayıs 2015 Pazartesi

Türkiye'nin en komik 5 ekonomi yorumcusu!

Üniversitelerde iktisat derslerini genelde konusunun uzmanı sayılan iktisatçılar anlatırlar. İktisat biliminin öğrencilere karmaşık gelmemesi için okullar, “İktisada Giriş” adlı bir dersi müfredata ekleyerek, öğrencilerin ekonomi ile ilgili temel kavramları daha önceden öğrenmelerini sağlarlar. Genellikle tüm okullarda bu ders mutlaka okutulur. Bu derste öğretilen kavramlardan bir de “fırsat maliyeti” denilen olgudur.

Fırsat maliyeti en basit ya da en karmaşık haliyle aynı tanıma sahiptir. Klasik iktisat öğretisi bir şeyi gerçekleştirdiğinizde, vazgeçtiğiniz diğer şeylerin bir maliyeti olduğunu söyler. Diyelim ki saatine 100 lira kazanacağınız bir işi yapmayıp uyumayı tercih ederseniz uyumanın fırsat maliyeti 100 lira olur. Çünkü 100 lirayı fırsata çevirmeyip maliyete dönüştürmüşsünüz demektir.

Farklı bir örnek daha sunalım. Diyelim ki Eric Clapton konserine bedava bilet kazandınız. Fakat o gece bir de Bob Dylan konseri var ve siz bir Dylan hayranısınız. Dylan konserinin biletleri ise 40 dolara satılıyor. Bu tutar size makul geliyor. Çünkü normal bir zamanda Dylan konserine 50 dolara kadar para verebileceğinizi düşünüyorsunuz. Nihayetinde kararınızı verdiniz ve Eric Clapton konserine gitmeyi seçtiniz. Böyle bir durumda fırsat maliyetiniz ne olur?

Aslında cevap oldukça kolaydır. Eğer Dylan konserine gitseydiniz 40 dolar ödeyecektiniz. Bu konser için 50 dolar ödemeyi daha önceden göze aldığınız için cevap 50-40=10 dolar olacaktır. Fakat Paul Ferraro ve Laura Taylor adlı iki iktisatçının merak ettiği başka bir şey daha vardır: Acaba İktisada Giriş dersini alanlar ile bu dersi hiç almadan iktisada girenler (!) arasında bir bilgi farkı var mıdır? Bu nedenle yukarıda anlattığımız konser problemini, aşağıdaki dört şıkkı ekleyerek öğrencilere sorar.
a) 0
b) 10
c) 40
d) 50

Daha önce de söylediğimiz üzere doğru cevap B şıkkıdır. Fakat teste katılan 270 adet İktisada Giriş dersi almış ve daha sonra üzerine İktisat okumuş öğrencilerin sadece %7’si doğru cevabı bulabilmiştir. Peki ya hiç İktisada Giriş dersi almadan İktisat okumuş öğrenciler bu soruya nasıl cevap verdi dersiniz? 88 öğrenciden sadece %17’si doğru cevabı vermiştir. Oysa bu konuda hiç malumatı olmayan insanların bu soruya doğru cevap verme olasılığı istatistiksel olarak %25’tir. Yani sınavlara giren herkes cevabı kafadan atsa %25’inin doğru olması gerekirdi. Fakat maalesef ne İktisada Giriş dersi alanlar, ne de almayanlar bu oranı yakalayabilmişlerdir. Sizce bu sonuçlar altında sorun nerededir?

Akla gelen ilk şey İktisada Giriş dersini almanın pek de önemli görünmediği gerçeğidir. Ya da ikinci olarak öğrencilerin bu derste anlatılanları gereğince öğrenmemiş olmalarıdır. Peki üçüncü olarak, acaba İktisada Giriş dersini veren öğretmenler öğrettikleri kavramları bilmiyor olabilirler mi?

İşte testi gerçekleştiren Ferraro ve Taylor’un aklına da bu soru takılır: Acaba İktisada Giriş dersini veren ekonomistler bu sorunun yanıtını biliyorlar mı?

Ferraro ve Taylor bu soruyu 199 kişiden oluşan daha önce İktisada Giriş dersi vermiş öğretim görevlilerine sorar. Aldıkları cevap iktisat biliminde yeni bir dönem açacak niteliktedir. Anlı şanlı profesörlerin sadece %21’i soruya doğru yanıt verebilmiştir. Yine yukarıda andığımız istatistik biliminin bakış açısıyla değerlendirirsek hepsi kafadan atsaydı %25’i doğru cevap vermiş olacaktı. Soruya ekonomistlerin verdiği yanıtlar nasıl bir bilgisizlik içinde olduklarını deşifre eden türdendi. %25’i A şıkkı, %26’sı C şıkkı ve %28’i D şıkkı yanıtını vermişti. Cevap oranlarının yakın dağılımı yine istatistik bilimi açısından değerlendirildiğinde tüm ekonomistlerin ya yanıtı kafadan attıkları ya da hiç bilmedikleri sonucu çıkıyordu. Aslında her iki sonuçta aynı şeyi ifade ediyordu: Konuyu bilmiyorlardı!

Bugün ekonomi basınımızı dikkatli bir gözle incelediğinizde yorum yapanların nasıl bir bilgisizlik içinde olduğunu kolayca fark edebiliyorsunuz. Eğlence programına gerek duymadan her gün birkaç ekonomi yorumu okuyarak kahkaha ihtiyacınızı giderebilirsiniz. Ama eğer ekonomiden pek anlamıyorsanız o zaman size önereceğimiz ekonomi yorumcularını takip edebilirsiniz. Ama sadece gülmek için değil. Çünkü yazdıkları komik olduğu kadar aynı zamanda ekonomi bilimi açısından kesinlikle doğru da.

Türkiye'nin en komik 5 ekonomi yorumcusu:

1- Adem Simit (@ekonomiperver)
Günlük hayatı genel ekonomiye uyarlayan son derece başarılı bir yorumcu. Kur, enflasyon, parite ve marjinal fayda gibi temel iktisadi tanımları bundan daha basit şekilde "Ekodiyalog"ta bile bulamazsınız. Ekonomik yorumlarından birkaçına göz atalım:

"Türkiye Ekonomisi: Burcum TL ama yükselenim Dolar (#Dolar: 2,70)"

"Bir şeyin, b*kunu çıkarmak = Marjinal faydasını eksiye indirmek."

"ÖSYM'nin sınav ücretlerine yaptığı %40 zam da enflasyona dahil mi?"

"Kardeşim sen iktisat okuyodun, ne demek geçim sıkıntısı çekiyorum?"

"Dolar 2,41 TL rekoru ile bir çok İİBF öğrencisinin not ortalamasının üzerine çıkmış oldu. Hayırlı uğurlu olsun :)"


2- Ali Ağaoğlu (@Para_Ali)
Ekonominin yüzyıllardır tartıştığı zenginlik ve yoksulluk çelişkisine ülkemize uygun açıklamalar getiren bir yorumcu. Yorumlarından birkaçını okuyarak bir türlü çözülemeyen emek sermaye çelişkisini bile anlayabilirsiniz:

"Fakirlerin sevgililer günü 29 şubat olmalı. 4 senede bir."

"Biz kimseyi yarı yolda bırakmadık, fakirlerin benzini bitti."

"Hayatta herşey para değil. Altın da güzel bir seçenek."

"Mutsuz falan değilsiniz. Sadece paranız yok, o kadar."

"Twitter kapanırsa helikopterle yurtdışına çıkıp tweet atar gelirim de fakirler nasıl okuyacak."



3- Ajans Başkanı (@AjansBaskani)
Ekonomik sistemi reklam sektörü üzerinden eleştiren son derece gerçekçi bir ekonomist. Yorumlarından bazıları şöyle:

"1 Mayıs en güzel evde kutlanır, şimdi iki kişi dışarıda kutlasan dünya para!"

"Allah rızası için artık çocuklara okullarda pazarlamanın 4P'sini öğretmeyin. 4P'mi kaldı ulan Amazon dağıttı o P'leri. Milleti zehirlemeyin."

"AFAD ekiplerini, yağmur yağar yağmaz ortaya çıkan, 5 liralık şeffaf şemsiye satan adamlardan kuracaksın."

"Sarayın 6 aylık ısınma bedeli 10 milyon TL! Kendimi giriş katında oturup, asansör parası ödeyenler gibi hissediyorum."



4- İktisadın Romantizmi (@smithmarxkeynes)
Finansal okuryazarlık adına harcanan onca çaba düşünüldüğünde bu ekonomistin yorumları birçok sorunumuza çare olabilecek türden. Yorumlarından birkaçı şöyle:

"Sadece 0.75 kuruş farkla Büyük Buhran ister misiniz?"

"Yurdum insanı durur mu yapıştırmış cevabı: Kur artsın nolacak ben hep 50 liralık alıyorum."

"Biz zengin olsak para tedavülden kalkar."

"Huzur IS - LM da. (J.M.Keynes)"

"laissez faire laissez passer = saldım çayıra mevlam kayıra"

"Hani 3 kuruşluk adamlara 5 kuruş değer veriyosunuz ya, bunu ekonomiye yaptığınızda o aradaki 2 kuruş enflasyona neden oluyo işte."



5- Bir İktisatçının Beyni (@iktisadibeyin)
Ülke sorunlarına ülke insanı yaklaşımıyla çözümler getiren belki de tek ekonomistimiz. Yorumlarından birkaçı şöyle:

"İnternet cafe de jenaratör var cocuklar counter atıyor; kaymakamlıkta jeneratör yok işlem yapılmıyor alın beni bu ülkeden."

"Doları düşürmek çok basit ya ver bana 1000$ bahtsiz bedevi bir insan olduğum için 1 haftaya kalmaz 2'nin altına düşürürüz."

"Şu pazartesi günlerini maliyet fiyatının altında satsan bile almazlar."

"Toplam faydayla marjinal faydanin kesiştiği gününüz mübarek olsun.(iktisatçının cuma tiviti)"

"Benim için birtanesin diye kendini monopol sanma senin de ikamen mevcut."

"Yalnız şunu da söyliyim para herşey demek aga kimse kimseyi kandırmasın iktisatçılar gibi delikanlı olun azcık."


Sizce bu yorumlardan biri dahi yanlış olabilir mi? Karar size kalmış. Gülmek istiyorsanız gün boyu piyasa ekranı adıyla dönen programları öneririz; yok ben ekonomiyi anlamak istiyorum derseniz biz birkaç yorumcuyu önermiş olalım.