26 Aralık 2015 Cumartesi

Sosyal medyadan özlü söz paylaşan zavallı!

Sosyal medyadan sürekli özlü sözler paylaşan bir toplum olduk. Çevrenizde bu tür insanlar mutlaka vardır. Muhakeme gücü fazla gelişmemiş olanlar, bu sözleri paylaşan insanların hayatın kurtlar kuşlar sofrası olduğunu anlamış kişiler olduğunu düşünürler. Hayatla ilgili her şeyi çözmüş insanlardır onlar. Bir de altına "anlayana" diye not düşerek beğeni ikonuna basmayan okuyucuyu aptal olarak çoktan etiketlemişlerdir. Eski sevgiliye, akrabaya, eşe dosta laf sokma şekline de evrilmiştir zamanla. Mevlana, Nazım Hikmet, Can Yücel gibi isimler özlü söz piyasasında yüksek işlem hacmiyle dikkat çekerler. Sektörün hızla büyüdüğü açıktır. Bilim adamından sanatçısına, ekonomistinden politikacısına kadar herkes bu piyasanın içine girmiştir. Peki, sizce bu insanlar gerçekten akıllı, bilgili, tecrübeli kişiler mi? Hayatın anlamını çözmüş, feleğin sillesinden geçmiş güvenilir kişiler mi? Yoksa?..

Aslında tüm hikaye filozof Harry Frankfurt'un "Boktanlık Üzerine" adlı başyapıtında belirttiği yerden başlıyor: "Doğruyu bildiğini düşünmeyen bir insan için yalan söylemek imkansızdır. Ama zırvalıklar böyle bir ilişki gerektirmezler." Yani ona göre bu tür sözler birer zırvalıktır. İşte, Waterloo Üniversitesinden bir grup bilim insanının araştırması da buradan başlıyordu. 300 kişinin katıldığı ayrıntılı bir deney yaptılar. İlk olarak deneklerden, derin bir anlamı varmış gibi gözüken bazı sözleri puanlamaları istenir. Sözler şu minvaldedir: "Denizler yağmurlar altında ıslanmaktan korkmaz... Eğer ɑndɑ kɑlırsɑnız, hɑyɑt size yɑpmɑk istediğiniz her şey için bolcɑ zɑmɑn verecektir... Hayatın amacı, amaçlı biɾ hayattıɾ." Bu sözlerin yanında deneklerden bazı normal sözleri de puanlamaları istenir.

Araştırmayı yapan bilim insanlarına göre, bu tür sözler, H.Frankfurt'un bakış açısı da dikkate alındığında, derin manalar taşıyor gibi gözükse de, yalnızca moda sözcüklerin ve popüler karşıtlıkların gramere uygun şekilde dizilmesinden başka bir şey değildir. Bu sözlerde anlam ve hakikat açık değildir. Kişiden kişiye değişen, demek istediğimi anlamışsındır şeklinde bir anlama sahiptirler. Deneklerin puanlamalarına bakıldığında, zırvalık dolu sözler normal sözlerden daha derinlikli olarak değerlendirilir ve puanlanır. Yani kişiler, bu sözlerdeki derinliği kavrama becerisine sahip gelişmiş bir beyne sahiptir. İşte, bilim insanları araştırmayı burada bitirmezler ve bir aşama daha öteye götürürler. Bu kez deneklerin kavrama becerilerini araştırırlar.

Yapılan testlerle deneklerin matematiksel yatkınlıkları, gerçek ile metaforları birbirinden ayırma becerileri, sözel zeka seviyeleri gibi bir takım özelliklerine bakılır. Sonuçlar son derece çarpıcıdır. Zırvalıklara, saçma sapan ve anlamsız sözlere yüksek puan verenlerin eleştirel düşünemedikleri, sorgulama ve muhakeme eğilimlerinin düşük olduğu, bilişsel kabiliyetlerinin fazla gelişmediği, karmaşaya ve komplo düşüncesine daha yatkın oldukları ve batıl inançlara düşkün oldukları tespit edilmiştir. Yani bilgelikleri sahtedir.

Bilimsel açıdan Peter Pan Sendromuna yakınmış gibi duran bu söz paylaşma hastalığı, olmayan bir dünyanın peşinde olma durumu gibi gözükmektedir. Bu tür sözleri paylaşma hastalığına yakalanmış insanların bir psikoloğa görünmesi faydalı olabilir.

Herhalde o zırvalıkları sosyal medyadan paylaşan arkadaşınızı şimdi tanımışsınızdır. Eleştirel düşünme becerisi gelişmemiş, sorgulama ve muhakeme eğilimi zayıf, bilişsel kabiliyetleri düşük, karmaşaya ve komplo düşüncesine yatkın, batıl inançlara düşkün... Kısaca ne mi: Bahçıvansın biberin yok, bilmemnesin haberin yok!

Bilmemneyi de o bulsun artık.

23 Aralık 2015 Çarşamba

Rock müziğin mıymıntı bir müzik olduğunu ispat eden 5 kitap!

Rock müziği ilahi bir müzik olarak algılayan küçük de olsa bir kitle hala var. Onlara göre en güzel müzik türü Rock. Oysa otoriteler ve filozoflar tam tersini söylüyor. Yumuşak erkeklerin megaloman fantezilere dalarak güçlü erkek rolü oynadıkları bir müzik tarzından bahsediyorlar. Kendi kendini pohpohlayan psikedelik ana kuzusu erkekler ile konvansiyonel kadınsılık nosyonlarına karşı çıkan ve çelişkiyi kucaklayarak akışta alem yapan kadınlar. Sağlıksız bir toplumsal cinsiyet politikası ile tüm sosyal bağları yıkan bir müzik türü.

Rock tutkunlarının yapmadıkları şey eleştirel bir bilinçlilik ile bu müzik kültürünü değerlendirmemek. Bu değerlendirmeyi yapabilseler ulaştıkları gerçek Rock'ın ilahi bir müzik değil mıymıntı bir müzik olduğunu anlamak olacaktır. Rock tutkunları ve her kesimden müzikseverin Rock müziği daha iyi anlaması için bir okuma seti oluşturduk. Ülkemizde bu konuda yazılan tüm kitapları okuyarak Rock müziğin gerçekte ne olduğunu ortaya çıkardık. Eğer siz de Rock müziğin gerçekte ne olduğunu öğrenmek istiyorsanız okumanız faydalı olabilir.

Rock müziğin mıymıntı bir müzik olduğunu ispat eden 5 kitap:

1- Seks İsyanları; S.Reynolds, J.Press

Rock müzik üzerine yazılmış hiç şüphesiz en iyi kitap. Rock tarihinin tüm aktörleri ve şarkılarının arkasındaki karanlık, acayip ve çürümüş anlamlar. Gürültücü, maço ve kabileci Rock şarkılarından şamanik özentili karizmatik solistlerine kadar tüm detaylar. Eşkıya-çapulcu usulü erkeklik ve kadınsallığın bileşimi Mick Jagger'dan kaypak ama erkekçe imajıyla Jimi Hendrix'e, erkeksi şişinmişliği derebeylik noktasına abartan Animals'tan hipermaço kadın düşmanı Sex Pistols'a, kasıklarını silah olarak kullanan asi Guns N'Roses'tan Haçlı seferi rock'ı U2'ya kadar her şey. Engin paranoyak vizyonları, yeniyetme çete yoldaşlıkları, son moda yabanilikleri ile gerçek bir davası olmayan bu Rock asileri hakkında ne ararsanız hepsi bu kitapta.

2- Popüler Kültürler; David Rowe
Rock müziğin bir kültürel biçim değil de pazarda yer tutmanın kestirme bir yolu olduğunu anlatan önemli bir eser. Müzik yapmak ile para kazanmak arasındaki ilişkiyi ana konusu sayan müzik türü. Ana formülü sözde isyan, çikletimsi yapay sound, tüketimci bireycilik, sahici olmayan değerler ve manipüle edilmiş beğeni olan müzik türü. Müzik piyasasının, birey ve yaratıcılığı arasına ustaca yerleştirdiği düzenbazlık, sömürü ve esrar tabakası. Kısaca kapitalist kültürel meta üretiminin anonim şirket biçimi olan Rock müzik.

3- İsyan Pazarlanıyor; J.Heath, A.Potter
İntihar eden Kurt Cobain bir kurbandı ama yanlış bir fikrin kurbanı... Kurt Cobain derin bir yanılsama içindeydi. Sistemin insan ruhunu esir aldığını düşünerek rock müziğe tutunmuş ve ancak rock müzik ile sistemin kölesi olmayacağına inanmıştı. Rock müziğin özgürlük olduğuna inanıyordu. İşte bu onun derin yanılsamasıydı. Rock müzik ve özgürlük arasında hiçbir ilişki yoktu. Bu hem bilimin (psikoloji ve sosyoloji) hem de felsefenin ortaya koyduğu bir gerçekti. Üstelik ruhunu satmak diye de bir şey yoktu. Sadece müzik yapan ve müzik dinleyen insanlar vardı ve eğer iyi müzik yaparsanız onlar da sizi dinleyeceklerdi. İşte tüm hikaye buydu. Oysa o rock müziğin özgürlük olduğu yanılsamasına inanmış ve sonunda da ruhunu şeytana satmamak için intiharı seçmişti... Öte yandan Nirvana’nın “sistem” dediği düşmanın (pazarın) tek çabası ise onları daha fazla pazarlayarak büyütmekti. Çünkü pazarın Nirvana’dan daha iyi bildiği bir şey vardı: “Bu sıkı çocuk fazlasıyla arkaik düşünüyor ama yine de pazarlanabilir!”

Hakiki isyan ile sahte isyanı tüm detayları ile anlatan bir başyapıt. Fazla söze hiç gerek yok: İsyan Pazarlanıyor.

4- Sıradışı İnsanlar, Direniş, İsyan, Caz; E.Hobsbawm
"Dünyada yaşanan ekonomik mucize gençleri bazı nitelikleri nedeniyle rock müziğe yaklaştırıyordu. Jazz, yüksek bir profesyonel teknik ve müzikal yetkinlik gerektiriyordu. Oysa rock müziği icra etmek için nota bilmenize hatta okuma yazma bilmenize bile gerek yoktu. Amatör müzisyenler için ideal bir müzik dalıydı. Hatta öyle ki rock müzisyenlerin amatörlüğünden ötürü hiçbir kayıt ve konser başarıyla tamamlanamadığından ses teknisyenliği gibi bir meslek ve kayıt stüdyoları gibi bir sektör oluşmuştu. Jazz ritminden çok daha kaba olan sürekli ve titreşimli ritim ise jazz müziğin enstrümanları gitar, piyano ve davul ile yumuşatılmaya çalışılıyordu..."

İngiliz filozof Eric Hobsbawn “Sıradışı İnsanlar” adlı kitabında bu süreci oldukça çarpıcı şekilde yorumlar. Ona göre 60 ve 70 ‘li yıllarda yaşanan büyük gençlik hareketi giderek kendi kendini tüketen bir hal almış ve 80’lere gelindiğinde Rock müzik ile birlikte bu tükeniş son noktaya ulaşmıştı. Hobsbawm bu kez müzik tarihinden canlı yayın yapıyor.

5- Rock Ölüler Kitabı; Gary Katz

Yaşamlarından hala etkilendiğiniz rock efsaneleri varsa bir de ölümlerine bakın. Rock müziğin karanlık yüzünü bir de maktüllerin son nefeslerinden görün.

Asiliği ile ünlü bu müzik türü üzerine hiç şüphesiz en önemli tahlili Jean-Paul Sartre yapmıştır. Son noktayı Sartre ile koyalım öyleyse: "Asi, karşı çıkıp isyan ettiği düzenin gizli yardakçısıdır."

Söyleyecek başka sözü olan yoktur herhalde.

20 Aralık 2015 Pazar

Düşünen herkesin ihtiyacı: Zırvalık Saptama Kılavuzu!

Bilgi çağındaki en önemli tehlike bilginin doğruluğu. Her gün birçok platformda, TV'de, sosyal medyada, basında, bize sunulan bilgilerle karşılaşıyoruz. Belli bir nedensellik bağı ile sunulan bilgilerin bazılarına inanıyoruz, bazılarına inanmıyoruz. Uzmanların, yöneticilerin, politikacıların, önemli kişilerin verdiği bilgilerle karşılaşıyoruz. Bazılarını doğru buluyoruz, bazılarını hatalı. Bilgi, yaşadığımız çağdaki kadar tartışılır olmamıştı. Artık onu kabul etmeden önce doğru ya da yanlış olduğuna karar vermek gibi bir görevimiz var. Hatta belki de yaşadığımız zamanın en önemli görevlerinden biri bu.

Doğruyu yanlıştan, saçmalığı gerçekten, zırvalığı hakikatten kısacası bilgiyi dezenformasyondan ayırt etmek en önemli öncelik. Fakat bir o kadar da zor. Sunulan her bilgi o kadar güzel paketleniyor ki, doğruyu yanlıştan ayırt etmek neredeyse imkansız. Peki öyleyse, bunu nasıl yapacağız?

19 yıl önce bugün kaybettiğimiz önemli bilim insanlarından Carl Sagan'ın bir kitabından yararlanan yazar Michael Shermer 10 maddelik bir kılavuz hazırlamış. Zırvalık Saptama Seti adlı bu kılavuz sizin de işinize yarayacaktır. Bu kılavuzu kullanarak karşılaştığınız bilginin doğru mu yoksa yanlış mı olduğuna birkaç adımda karar verebilirsiniz.

Zırvalık Saptama Kılavuzunu anlatırken bir örnekle de uygulamasını yapalım isterseniz. Zırvalık olup olmadığını anlamaya çalışacağımız konu Teknik Analiz olsun. Birçoklarının bileceği üzere, teknik analiz, piyasalarda oluşan tarihi fiyatlar üzerine çizilen grafiklerle ortaya çıkacak yeni fiyatları öngörmeye çalışan bir disiplin. Ekonomi bilimi tarafından geçerli bir yöntem olarak sunulan teknik analiz bugün artık ekonomi yorumculuğunun ana konusu haline gelmiştir. Ekonomi haberciliğinde grafiksiz bir yoruma rastlamak artık mümkün değil. Öyleyse gelin hep beraber hem Zırvalık Saptama Kılavuzunu öğrenelim hem de teknik analizin doğruluğunu sınayalım.

10 adımda Zırvalık Saptama Kılavuzu:

1- Bilginin kaynağı ne kadar güvenilir?
Her bilgi, düşünce ya da iddia belli düzeyde hata içerebilir. Önemli olan hataların rastgelelik içermesidir, yani orda, burda, şurda... Aynı düşünceyi destekleyen yönde sürekli benzer hataların yapılması bilginin kaynağından şüphelenmemizi gerektirir.

Teknik analiz tarihi verileri bir grafik haline getirir ve yorumlar. Verileri ortaya çıkaran, makul bilgiyle karara bağlanan rastlantısal yatırımcı davranışlarıdır. Rastlantısallıkla oluşan bu verileri bilimsel bir kesinlikle ortaya çıkmış gibi kabul edip üzerinden mantıklı sonuçlar çıkarmak bilginin kaynağını çarpıtmak olur.

2- Kaynak sürekli benzer iddiaları mı sunuyor?
Mesela ufolara inananlar kolay etki altında kalarak hep aynı şeylere inanma ihtiyacı duyarlar. Bilimsel verileri görmezden gelerek sapkınca bir eğilim sergilerler. Oysa onlara sunulan bilgi hep aynı şeyi saçmalar: Evrendeki tek canlı biz değiliz! Tamam güzel ama, ortada uzaylı yok.

Teknik analizin temel iddiası "geçmişte bu oldu, öyleyse şimdi bu olacak" şeklindedir. Olayların birbirinden bağımsızlığı, öngörülmezliği ve birbirlerini etkileme güçleri görmezden gelinir. "Bir finansal varlığın fiyatı geçmişinden kopamaz" gibi sapkınca bir düşünceye bağlanıp kalınır.

3- İddia bir başkası tarafından da doğrulanabiliyor mu?
Birinin ulaştığı bir sonuca bir başkası da ulaşabilmelidir. Tıpkı bir deneyde herkesin aynı sonuçlara varması gibi.

Grafik üzerine çekilen iki çizgiyle koskoca bir piyasayı belli bir yöne indirgemek, hayatında ilk kez açık araziye çıkan balta girmemiş orman yerlisinin uzakta duran ineklere verdiği tepkiye benzer: Uçuşan sinekler!

4- Dünyanın işleyişine gerçekten uygun mu?
Nijerya'dan gelen e-posta ile zengin olacağını düşünen insan pek yoktur herhalde. Eğer bu tür şeylere inanıyorsanız şu gerçeği atladığınız içindir: Dünyanın işleyişi böyle değil.

İki çizgi çekerek zengin olan insan yoktur; en azından grafikler üzerine. Yatırım dünyası maalesef böyle işlemiyor.

5- Eleştirilere yanıt verebiliyor mu?

Bir miktar kanıt bulan hemen bir düşünceyle ortaya çıkıyor. Peki, karşıt düşünceler nerede? Teorinizi yanlışlamaya çalışanlara gereken cevabı verdiniz mi? Eleştirileri yanıtladınız mı?

Bilincin kaynağı daima incelenen grafik tarafından yapılandırılır. Yani o anda borsa binasının üzerine yok edici bir yıldırım düşmesi analiz sonucunu etkilemez. Analistin bilinci sabit bir değişken gibi hizmet ederek grafiğin verdiği sonuçları etkilemez. Grafik hedef fiyatı 1150 diyorsa 1150'dir. İlave mantığa gerek yoktur.

6- Ağır basan kanıt neye işaret ediyor?
Evrim teorisini eleştirenler "Peki şu ne olacak?" diye sorarlar. Teori on bin soruyu açıklayıp birini açıklayamayabilir. Önemli olan teorideki ağır basan kanıtın ne kadar çok soruya yanıt verdiğidir. Bazı soruları yanıtlayamıyor olması teoriyi hatalı kılmaz.

Düşünsel yaratıcılık teori üretmeye değil, daha önce defalarca yapılmış analizlerin benzer şekilde yan yana getirilmesine dayanır. Yorumlarda göze çarpan tek faktör analistin keyfiliğidir. Olgular ve çıkarımlar nedenselliğin mantıksal düzenine yönelmez. Keyfi çağrışımlarla yaratılan anlamlar, bunların koordinesi ve kombinesi ile yeni bir yapılandırma ortaya konulur. Birbirinden çok farklı bilgi akışlarının yarattığı tarihsel verilere hiçbir değer atfetmeden yüksek yaratıcılık ile suni bir değer yaratılır.

7- Bilimin kuralları ile oynuyor mu?
Bir bilgi, akla mantığa uygun bilimsel kanıtlar kullanarak sonuçlara ulaşmalıdır, yoksa kendi iddiaları için sansasyon yaratır tarzda olmamalıdır.

Teknik analizde düşünme, neden sonuç ilişkileri ve bu nedenselliğin yarattığı argümanlar üzerine değil, geçmiş verilerin belli tekniklerle kolajlanmasının yarattığı çağrışımlar ve daldan dala atlayan mantık sıçramaları üzerine kuruludur. Sonuçta tutarlı bir kompozisyon ortaya konulsa da ulaşılan tüm sonuçlar zihinsel ve imgesel çağrışımlar sonucudur. Gerek ekonominin gerekse felsefenin klasik düşünme modellerinden oldukça farklı bir kavrayış şeklidir teknik analiz.

8- Pozitif kanıt sunuyor mu?
Mesela ufolarla ilgili tüm kanıtlar gizli, deneyler gizli, uzay araçları gizli, yaratıklar gizli. Bunların hepsi negatif kanıt. Negatif kanıt bir bilgiyi doğru yapmaya yetmez.

Teknik analizde kanıtlar daima görseldir. Çoğu zaman ulaşılan düşünceler kavramsallaştırılmadan kalır. Bu özellik çağrışımsal düşüncenin ana faktörüdür. Kendisi dışında tutarlı olması gerekmez. Bağlayıcı bir anlam içeriği iletme talebi de yoktur. Mesela "neden tahmin gerçekleşmedi" sorusuna trend kırıldı şeklinde yanıt verebilir.

9- Yeni teori eski teori kadar çok şey açıklıyor mu?
Bugünlerde herkes yeni bir fikirle ortaya çıkıyor. Mesela şöyle: "Newton yanılıyordu, doğrusu şu!" Söylendiği gibi Newton'un teorisi o soruya yanıt veremiyor olabilir, peki ama senin teorin Newton'un teorisinin açıkladığı şeyleri açıklayabiliyor mu? Bir teorinin eksikliklerinden bir miktar alıp işte size yeni teori demek saçmalıktır.

Temel analiz, bir firmanın hangi fiyattan alınıp satılacağını bilemeyebilir ama bir firmanın değerliliğinden tut da mali verilerine kadar tüm alanlara açıklama getirebilir.

10- Kişisel inançları mı savunuyor?
Bir bilgi, iddiada bulunanların ideolojisi, dünya görüşü ve çıkarlarını savunuyorsa doğruluğundan şüphe edilmelidir.

Teknik analizde gerçeklik sürekli yeniden yaratılır ve biçimlendirilir. Her gün, her saat, her dakika ya da her an bir fiyat tahminini kolayca ileri sürebilirsiniz. Bunun öncekiyle bir alakası olması da gerekmez. Zaman bilinen zaman değil, analistin zamanıdır ve herkesin zamanıyla ilişkisizdir. Aslında sunulan bilgi tamamen analistin kişisel inancıdır.

Bu on maddeyi değerlendirdiğinizde, teknik analizin gerçek bir bilgi değil bir zırvalık olduğunu herhalde siz de anlamışsınızdır.

Bu seti kullanarak bir bilginin doğru mu yoksa yanlış mı olduğuna artık siz de kolaylıkla karar verebilirsiniz. İhtiyacınız olan tek şey ise birazcık "yansıtıcı düşünme"; yani şüphe, sorgulama ve tereddüt.

16 Aralık 2015 Çarşamba

FED'in faiz arttırım tarihini en önce öngören 6 finansçı!

Amerika Merkez Bankası Fed'den beklenen faiz artışı geldi. Ekonomistler ve analistler ekranlardan "sen bildin, ben bildim" tartışmasına hemen başladılar. Ülke gündemimiz yıllardır Fed olunca, faiz arttırım kararının tarihini öngörmek de elbette ki önemli oluyor. Biz de merak ettik ve hızlı bir araştırma yaptık. Acaba Fed'in faiz kararını hangi analistler en önce öngürdü? Twitter üzerinden yaptığımız araştırmanın ilk sonuçlarını sizlerle de paylaşıyoruz.

FED'in faiz arttırım tarihini en önce öngören 6 finansçı:

1- Murat Keskin (@keskinmuratt); 29 Ocak 2015
Piyasa verilerini kullanarak Aralık ayını en erken öngören kişi Murat Keskin. 29 Ocak 2015 tarihinde attığı tweet şöyle:
"Fed Funds Future'a göre faiz artışı 2015 Aralık gösteriyor."

2- Kemal Özfırat (@KemalOzfirat); 24 Mart 2015
Fed faiz artışının tarihini en erken ikinci tahmin eden kişi Kemal Özfırat'ın 24 Mart 2015 tarihli mesajı:
"Ben Fed'in Aralık 2015'te faiz artışına başlayabileceğini ve beklentinin gerçekleşmesiyle düşüş trendinin biteceğini umuyorum."

3- Çağdaş Hazer Bekar (@hazerbekar); 8 Nisan 2015

En erken üçüncü tahmin eden kişi Çağdaş Hazer Bekar'ın 8 Nisan 2015 tarihli mesajı:
"Fed faiz artışı Aralık olur."

4- Tufan Cömert (@tufancomert); 20 Mayıs 2015

Profesyonel finansçılar içinde Fed'in faiz artışını doğru tahmin eden ilk kişi Tufan Cömert oldu. 20 Mayıs 2015 tarihli mesajı:
"Fed'in Haziranda faiz arttırması olasılığına çivi çakabiliriz gönül rahatlığı ile. Ben yine Aralık hatta 2016 diyorum."

5- Onur (@yalçinkaya_0nur); 27 Mayıs 2015
En erken tahmin eden beşinci finansçımızın 27 Mayıs 2015 tarihli mesajı:
"Fed, faizi Haziran değil Aralık'ta arttırmaya başlayacak..."

6-Mesut Can Demir (@mesutcandemir); 30 Mayıs 2015
2015'in ilk yarısında faiz artışını doğru tahmin eden altıncı analistimiz Mesut Can Demir. 30 Mayıs 2015 tarihli mesajı:
"Fed faiz kararı tahminen Aralık ayında açıklanacak..."

Yılın ikinci yarısında Aralık sinyalleri arttığı için doğru tahmin edenlerin sayısı da artıyor elbette. Ama sinyallerin zayıf olduğu yılın ilk altı ayında doğru tahmin edenler sadece 6 kişi. (Ulaşamadıklarımız da olabilir...)

Tebrik ediyoruz...

9 Aralık 2015 Çarşamba

Havva Ana bir ekonomisttir!

Haftanın en önemli ekonomi olayına Danıştay imza attı. Basında "Havva Ananın direniş başarısı" olarak sunulan Danıştay'ın Yeşil Yol Projesini durdurma kararı şüphesiz son günlerin değil son yılların en önemli ekonomik olayı. Ekonomiye uzak olanlar konuyu sadece bir politik ya da ekolojik mesele olarak görebilirler. Ama Havva Ana meselesi, yani Yeşil Yol denilen Karadeniz'in yaylalarını otoyolla birleştirecek olan projenin durdurulması sadece bir politika ya da çevre meselesi değil, özünde kapitalizmin en önemli taşıyıcı düşüncesine vurulan ağır bir darbedir. Kapitalizm en hassas yerinden vurulmuştur. Nerden mi? Müşterek mallardan.

Kapitalizmin en güçlü katalizörü olan müşterek malların kullanımı sorununu 1968 yılında bir biyolog olan Garrett Hardin fark etmişti. Ortak Malların Trajedisi adlı teorisi son derece basit ve mantıklıydı. Diyordu ki, hava, deniz, su, orman gibi ortak malları kişilerin inisiyatifine bırakırsan, hızla tüketilirler ve sonunda insanlara kalan sadece trajedi olur. İşte bu mantıklı teori kısa sürede politika ve yakın arkadaşı ekonominin temel düşüncesi oldu. Devletler, şirketler ve gücü elinde bulunduranlar ortak malların mülkiyetini ele geçirerek bunların daha iyi korunacağı şeklinde bir düşünce geliştirdiler. Sonrasında da halklara ait olan dereden ormana, denizden meraya kadar her yeri özelleştirerek yönetimleri altına aldılar. Kendilerine göre haklıydılar elbette. Hem mallar korunuyordu hem de ekonomiye katma değer sağlanıyordu. Eğer bu ortak alanlar insanların kuru vicdanına bırakılaydı yok olup gideceklerdi. Tıpkı Yeşil Yol Projesi ile yapılmaya çalışılan şey gibi. Yaylalar halkın kullanımına bırakılırsa hem ekonomiye katkıları olmayacak hem de kısa sürede yok olup gidecektir. Ortak Malların Trajedisi teorisi bunu açıkça ve mantıklı şekilde söylüyordu zaten. Tersinin olacağını, yani bu ortak malların insanların kullanımına bırakılırsa uzun süre verimli şekilde yaşayacağını söyleyen tek bir teori bile yoktu. Maalesef ekonomi bilimi böyle bir teori yaratamamıştı. Trajedi kimsenin isteyeceği bir şey değildi. Öyle ise Havva Ananın temel argümanı hatalıydı. Ne diyordu Havva Ana: "Bu yaylalar, üzerinde yaşayan insanlarındır ve onları en iyi biz kullanırız."

Ortak mallar Havva Ananın dediği gibi değil, şirketler ya da devletler tarafından işletilirse kalıcı olurlardı. Havva Ananın öne sürdüğü düşünce yakın bir zamana kadar hatalı kabul ediliyordu. Ta ki 2009 yılına kadar. O yıl, kapitalizmin en güçlü sac ayağına ekonomi tarihinin en sert darbesi indirilmişti. Hem de bu topraklardan, yani Türkiye'den. Nasıl mı?

Ekonomi tarihinin belki de tam olarak kavranamayan bu hikayesini gelin yeniden hatırlayalım. 1970'lerde Alanyalı balıkçıların balık alanlarını paylaşımları büyük kavgalara neden oluyordu. Yaşanan tatsızlıklara devlet yetkilileri de bir çözüm bulamamıştı. Üstelik bu tartışmalı ortamda yükselen bencillik duyguları balık alanlarının hızla yok olmasına sebep oluyordu. Peki ne yapılmalıydı öyleyse? Ortak malların trajedisinin yeniden yaşanmaması için devletten yardım mı istenmeliydi? Alanyalı balıkçılar böyle yapmamışlardı. Akıllarına başka bir fikir gelmişti. Bir kooperatif kurdular. Kooperatif balık alanlarını belirledi ve balıkçılara kura çekerek dağıttı. Her balıkçı ertesi gün bir yandaki balık alanına kaydırılıyordu. Böylece herkesin şansı eşit oluyordu. Hem balık alanları korunuyor hem de balıkçılar para kazanıyordu. Yani insanlar ortak alanları hem kullanıyor hem de koruyorlardı. Şimdi merak edenleriniz olacaktır, hikaye güzel ama kapitalizmin en önemli teorisi ile ne ilgisi var diye. İşte, hikayenin can alıcı noktası burası.

Nobel Ekonomi Ödülünü veren komite Amerikalı ekonomist Elinor Ostrom'un bir makalesini incelerken Alanyalı balıkçıların hikayesini görür. Ostrom'un teorisi ve Alanyalı balıkçıların çözümü tam anlamıyla muhteşemdir. Hem de ekonomi tarihinin gidişatını değiştirecek kadar. İşte, kapitalizme en büyük darbe o gün indirilir.

Nobel Komitesi, tarihinde ilk kez bir kadın ekonomiste, Elinor Ostrom'a, 2009 yılında Nobel Ekonomi Ödülünü verdi. Neden mi? Alanyalı denizcilerin ortak malları kullanmasındaki dahiyane fikirlerinden dolayı.

İşte, Havva Ananın dediği de Elinor Ostrom'un dediğinden farklı değildi: Mülkiyet hakkına başvurmaksızın da müşterek mallar korunabilir; hem de çok daha iyi şekilde.

Havva Anayı her halde şu anda daha iyi anlıyoruz. O aslında sadece bir ekonomist; "Eşitsizliğin giderilmesi için kapitalizmin ortadan kalkması lazım" diyen iş adamının "ütopya"sını gerçekleştirmeye çalışan yalnız bir ekonomist.