13 Temmuz 2016 Çarşamba

Uzmana gerek duymadan yorumlanabilecek 8 istatistik!

Haber ve bilgi paylaşım şeklimiz artık anket ve istatistikler oldu. Her gün yüzlerce farklı kaynaktan gelen istatistik ve anketlerle olan biteni anlamaya çalışıyoruz. Bu anketleri kullanarak ekonomiyi, hayatı, ülkemizin durumunu ve geleceği yorumlamaya çalışan birçok uzmana da sahibiz. Rakamlarla bizlere gerçekleri anlatmaya çalışıyorlar. Eğer rakamlar gerçeği anlatıyorsa aşağıdaki rakamların yorumlanması için herhangi bir uzmana ihtiyacınız olmayacak demektir.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) her yıl gerçekleştirdiği anket ile halkımızın hangi konulara ilgi duyduğunu ortaya çıkarıyor. Basit sorular yönelterek halkımızın ilgi alanlarını belirliyor. İşte bu sorulara gelen yanıtlar ve halkımızın ilgi alanları. (Tüm anketler 2015'te yapılmıştır.)


1- Çevre ve doğa sorunlarıyla ilgilenir misiniz?
Bu soruya halkımızın %31'i ilgisizim yanıtını vermiş. Bununla birlikte halkın %3'ü konu hakkında fikrinin olmadığını belirtmiş, yani neden bahsedildiğini bile anlamamış. Özetle, çevre ve doğa sorunları halkın %34'ünün umurunda değil.

2- Ekonomi ile ilgilenir misiniz?
Ekonomide istikrara önem veren halkımızın ilgisinin yüksek olması düşünülen bir alan. Ama gelen yanıtlarda halkın %50'si ilgisiz olduğunu belirtmiş. %4 ise konudan bihaber. Özetle, ekonomik konular halkın %54'ünün umurunda değil.

3- Bilim ile ilgilenir misiniz?
Bu soruya halkımızın %51'i ilgilenmiyorum yanıtını vermiş. %4 ise fikrinin olmadığını belirtmiş, yani "konuya Fransızım" demek istemiş. Özetle, bilimsel konular halkın %55'inin umurunda değil.

4- Spor ile ilgilenir misiniz?
Bu soruya halkımızın %55'i ilgisizim yanıtını vermiş. Konudan haberi olmayanlar ise %3. Özetle, spor ile ilgili hususlar halkın %58'inin umurunda değil.

5- Kültür ve sanat faaliyetleri ile ilgilenir misiniz?
Bu soruya halkımızın %57'si ilgisizim yanıtını vermiş. Halkın %4'ü ise neden bahsedildiğini anlamamış. Özetle, kültür ve sanat faaliyetleri ile ilgili hususlar halkın %61'nin umurunda değil.

6- Siyaset ile ilgilenir misiniz?
Bu soruya halkımızın %52'si ilgisizim yanıtını vermiş. %3 ise fikri olmadığını belirtmiş. Özetle, siyaset ile ilgili hususlar halkın %55'inin umurunda değil.

7- Sendika ve dernek faaliyetleri ile ilgilenir misiniz?

Bu soruya halkımızın %82'si ilgisizim yanıtını vermiş. %3 ise neden bahsedildiğini bile anlamamış. Özetle, sendika ve dernek faaliyetleri ile ilgili hususlar halkın %85'inin umurunda değil.

8- Din ile ilgilenir misiniz?
Halkımızın yanıtı, %89 evet.

Sonuçları kısaca yeniden özetleyelim. Halkın %34'ü çevre ve doğa sorunlarına, %54'ü ekonomiye, %55'i bilime, %58'i spora, %61'i kültür ve sanat faaliyetlerine, %55'i siyasete, %85'i sendika ve dernek faaliyetlerine ilgi duymazken %89'u dini konulara son derece ilgili.

Bir insanı vatandaş yapan din kadar çevre, doğa, ekonomi, bilim, kültür, sanat, siyaset, sendika ve dernek konularına ilgili bir tavır sergilemesidir. Bir insan ve vatandaş olmanın gereği budur. Fakat bizde bundan maalesef eser yok.

Sanıyoruz rakamları yorumlamak için uzmana gerek bulunmuyor: İLGİSİZSİN!

11 Temmuz 2016 Pazartesi

Merkez bankalarına sadaka: Eksi faizli tahvil!

Son günlerin en popüler fenomeni 11 trilyon doları bulan negatif faizli tahvil fenomeni. Basitçe bugün 101 lira verip gelecekte bir tarihte 100 lira geri alıyorsunuz. Deflasyonist ortam, merkez bankalarının tahvil geri alım programları ve para birimleri daha da değer kaybedecek deyip "üç kuruşluk" aklı olan yatırım dünyasının o aklını da aldılar. Şimdi yatırım guruları bu tahvilleri millete "kakalamaya" çalışıyor. Şu güvensiz dünyada devlet tahvili güvenilirmiş, tüketici fiyatları tahvilin faizinden daha negatif olursaymış, tahvil fiyatı aldığınız fiyattan daha da düşerse satılırmış, alınan tahvilin para birimi cinsinden swap pozisyonu açılırmış, emeklilik fonları paralarını güvenli limanlara yatırmalıymış da mış mış da mış mış. Zaten yatırımcıda doğru dürüst akıl yoktu onu da aldınız, hakikaten bravo! Finansal sapıklığın bundan fazlası olamaz herhalde.

Negatif faizli tahvil fenomenindeki finansal sapıklığın ekonomik rasyonellik açısından nasıl bir tuhaflık yarattığına daha yakından bakalım. Araç kiralama şirketine gittiniz ve bir araba kiraladınız. Birkaç gün sonra gelip arabayı teslim ettiniz ve ücretini ödemek istediniz. Fakat şirket, güvenilir bir kişi olduğunuzu ve arabalarını sizin gibi bir şoföre emanet ettiği için üste para verdi. Yani bu hizmet için hiç para vermediğiniz gibi bir de üste ücret aldınız. Bu hikayedeki arabayı tahvil ile değiştirebilirsiniz, olan budur çünkü. Tamamen akıldışı!

Negatif faizli tahvildeki akıldışılığı dünya 1998'de çarpıcı şekilde görmüştü aslında. LTCM adındaki fon, Nobel ödüllü yöneticileri Robert Merton ve Myron Scholes'un Nobel ödüllü değerleme tekniğine güvenerek o zamana kadarki en büyük iflası yaşatmıştı. O zaman yapılan hata şimdikinden farklı değildi: Yanlış fiyatlandırma.

O zaman Merton ve Scholes'un yaptığı hatayı bugün piyasa yapıyor. Varlıkları yanlış fiyatlandırıyor. Enflasyonun negatif olması fiyatların negatif olduğu anlamına gelmiyor. Sadece fiyatlar genel seviyesinin gerilemesini ifade ediyor. 100 liralık seviyenin 95 liraya gerilediğini söylüyor. Altının onsunun eksi 50 dolar, petrolün varilinin eksi 5 dolar ya da iphone'nun fiyatının eksi 20 dolar olması mümkün değildir. En azından böyle bir dünyada yaşamıyoruz. Fakat piyasalar, deflasyonist ortamda cep telefonunun fiyatı eksi 20 dolara düşermiş gibi algılıyor ve tıpkı altın, petrol ya da telefon gibi bir finansal varlık olan tahvilin fiyatını eksi değerli olarak fiyatlıyor. Sapıklığı varan bir piyasa aptallığı.

Bir mal veya hizmetin değeri eksi olamayacağı gibi bir finansal varlık olan tahvilin de değeri eksi olamaz. Yapılan yanlış fiyatlandırmadan başka bir şey değildir. Eğer doğru bir fiyatlandırma olsaydı merkez bankalarının şöyle yapması gerekmez miydi: Gelecekte ödeyecekleri 100 dolar için bugün 101 dolar kazanmak adına, günde üç mesai çalışıp tahvil basıp satmak! Genel ekonomi dersini alan her öğrenci bu rasyonel mantığı kolayca yürütebilir. Peki neden yapmıyorlar öyleyse? Çünkü bu fiyatlamadaki hatanın onlar da farkındalar.

Nobel ailesinin, Ekonomi Ödülünden dedelerinin soyadının çıkarılması için yıllardır mücadele vermelerinin sebebi "rahmetlinin o tür bir piyasa adamı" olmaması değildi. Verilen ödüllerin birçoğunda varlık fiyatlama modellerinin piyasa başarısızlığı yaşamış olmasıydı. Bugün piyasanın hatalı fiyatlaması da LTCM'nin yaşattığı gibi büyük kayıplara gebe görünüyor.

Dilenciye verilen sadaka karşılığı ne mal ne de bir hizmet satın alınır; sadece bir sürelik gönül rahatlığı. Bugün eksi faizli tahvil yatırımcısının yaptığı da budur: Merkez bankalarına sadaka vermek!