25 Nisan 2017 Salı

Oeconomicus'tan Ekonomi'ye 20 değişmeyen kural!

Herhangi bir sosyal bilimler dalında, mesela 50 kitap okusanız, belli bir bilgi birikimine sahip olduğunuzu düşünebilirsiniz ama söz konusu ekonomi ise durum biraz farklıdır. Ekonomi konusunda 500 kitap da okusanız belli bir bilgi birikimine sahip olduğunuzdan emin olamayacağınız gibi bildiklerinizden de şüphe duyar bir bakış açısına sahip olursunuz. Şüphenizi biraz olsun azaltmak için 501. kitabı alır ve okumaya başlarsınız.

Önceki 500 kitapta olduğu gibi 501. kitapta da yazar size ekonomiden hiç anlamayan bir aptal muamelesi yaparak konuya girer ve yine önceki 500 kitapta yer alan şu cümleyle konuya başlar:

"Şimdi bu ekonomi var ya, sen bilmezsin evladım, Yunanca oeconomicus sözcüğünden gelir; oikos aile, nomos yönetim anlamına gelir ki, yani evin idaresi demektir."

Hadi ya; sen söylemesen ben maymundan geliyor sanacaktım... Madem konuyu açtın sonra ne olmuş peki?

İşte, yazar bu noktada keser ve tam 2500 yıl sonraya, Adam Smith'in zamanına atlar. İyi de Yunanlılar evi nasıl idare ediyordu, hangi teorileri kullanıyordu, faiz ve gecikme faizi neydi diye sorsan yanıt alamasın. Sahi Antik Yunanlılar evlerini hangi ekonomi kurallarıyla idare ediyordu?

Bu sorunun yanıtını bugüne kadar veren derli toplu bir ekonomi kitabı yoktur. Merak edenler önce Ksenephon'un Oeconomicus adlı yapıtına başvururlar. Ne de olsa kavramı ilk kullanan odur. Ama orada karşılarına çıkan şey istenilen şey değildir. Çünkü o çağlarda ekonomi diye ayrık bir şey yoktur aslında. Araştırmayı biraz daha ileri götürenler muhtemelen Moses Finley'ın çığır açan başyapıtı "Odysseus'un Dünyası"na, oradan da David Graeber'in "Borç- İlk 5000 Yıl" adlı eksiksiz çalışmasına başvurabilirler. Ama yine de pek bir şey bulamazlar. Peki ama eğer ekonomi sözcüğü oeconomicus'tan geliyorsa bazı kuralların benzerlik göstermesi gerekmez mi?

İşte, tüm bu kitapları ve diğer antik çağ metinlerini de inceleyerek ekonominin atası olan oeconomicus'un bazı temel ilkelerini ortaya çıkardık. Bugüne kadar bu yönde bir araştırma yapılmadığı için konunun ayrıntılı düzenlemesini ekonomi tarihçilerine bırakarak oeconomicus'un temel ilkelerini maddeler halinde aktarmaya başlayalım:

Oeconomicus'tan Ekonomi'ye 20 değişmeyen kural:

1- Oicos'un tüm fertlerine ait tüm mal mülk oeconomicus'un konusudur.
2- Oikos'u idare etme, aile içinde barışçıl bir idare sağlamak değil, oikos'u her bakımdan çekip çevirmek demektir.
3- Hiçbir oikos özünde birbirinden farklı değildir.
4- Kendine ait bir oikos'u olmayan biri, seçim ve hareket özgürlüğünden yoksun olmaya adaydır.
5- Emeklerinin karşılığında bir oikos edinenler, onun verdiği aidiyet hissiyle hem maddi güvenliklerini sağlarlar, hem de psikolojik değerlere ve doyuma kavuşurlar.
6- Oikos içerisindeki en temel yönetim ilkesi, oikos halkının tüketim ihtiyaçlarını karşılamak ve maddi isteklerini tatmin etmektir.
7- Oikos'un ihtiyaçlarının giderilmesinde oikos'un kendi kaynakları kullanılır; bu kaynaklar gerektiğinde ganimetle desteklenir.
8- Ekip-biçme, öğütme, dokuma, avlanma gibi getirisi olan tüm işler, bireyler tarafından üstlenilse de, sağlanan yarar oikos'un bütünü içindir.
9- Tüketim oikos'un reisinin planlamasında yürür.
10- Oikos içinde ticaret imkansızdır.
11- Erkek çocuklar baba evinden ayrılıp kendi oikos'larını kurmadıkları sürece, kişisel eşyalara sahip olmaları zaruri değildir. Kız çocuklar elbise ve takı gibi özel eşyalara sahip olabilirler.
12- Yokluklar bireyin değil, oikos'un sorunudur.
13- Yararı olan her çeşit eşya bir ödeme aracı olarak görülmelidir.
14- Yirmi sığır karşılığında bir köle satın alınabilir, ama sığırlar satılmak istendiğinde bunun bedelinin bir köle olamayacağı iyi anlaşılmalıdır.
15- Diğer oikos'larla karşılıklı ilişkilerde değişmez tek ilke eşitlik ve karşılıklı kazançtır. Başka bir oikos'un zararına sağlanan çıkar, sadece savaşlar için geçerlidir.
16- Temel ürünler için yapılan takas, geleneksel olarak belirlenmiş oranlarda eşitlik ilkesine göre yapılmalıdır.
17- İlkelere sadık kalınmadığı görüldüğünde, oikos'un reisi alışverişi yarıda kesebilir.
18- Ahlaki kurallar, takasın mesleğe dönüşmesini engellemek için konulur.
19- Kendi emek özgürlükleri üzerindeki haklarını gönüllü olarak başkalarına terk edenler kadere kurban gitmişlerdir.
20- Özgür biri olmak, bir başkasının buyruğu altında yaşamamak demektir.

Bugün ekonominin kuralları sıradan insan için artık anlaşılmazdır. Eğer ekonomiyi anlamak istiyorsanız oeconomicus'un 20 kuralı belki faydalı olabilir.

17 Nisan 2017 Pazartesi

Ekonomi yorumculuğunun ahırını hep Wittgenstein mı temizleyecek?

Ekonomiyi ekonomi yorumcularından finansı finansal analistlerden öğrenmek mantıklı bir karar olabilir; tabi mantık biliyorsanız.

Ekonomi yorumculuğu giderek ekonomiyi içerikten yoksun hale getirip içini boşaltırken sıradan insan için de anlamsız bir hale getiriyor. Kullanılan bol retorikli dil ile mantıklı insanlar için bolca mantıksızlık üretiliyor. Her gün saatlerce dinlenilen yorumlar ile küçük yatırımcı hiçbir yere ulaşamıyor, mantıklı bir karar veremiyor. Hatta sıradan yatırımcı ekonomi yorumcularını dinlerken ne olup bittiğini bile anlamıyor.

Gelin bu karmaşık soruna, bize göre 20. yüzyılın en önemli mantık filozofu Ludwig Wittgenstein ile yanıt bulmaya çalışalım. Daha doğrusu yorumcularımız anlatsın, Wittgenstein sorsun. Wittgenstein'ın sorularına bakalım ekonomi yorumcularımız yanıt verebilecek mi? Eğer ekonomi yorumlarını takip eden biriyseniz belki bu sorulara siz de yanıt verebilirsiniz. Bu arada dikkatli ve bilgili okuyucular Wittgenstein'ın sözlerinin kendi düşüncelerinden (ağırlıklı olarak başyapıtı Tractacus Logico-Philosophicus'tan) alındığını ve yer yer küçük çarpıtmalara uğratıldığını fark edeceklerdir.

Son birkaç gündür okuduğumuz haber ve yorumları bir de Wittgenstein'a anlatalım. Bakalım o bunlardan ne anlayacak?

Ekonomi Yorumcusu: Sevgili Wittgenstein hocam, "Çin’den açıklanan bir dizi pozitif ekonomik veri piyasaların beklentileri üzerinde gelse de yatırımcıların zaten pozitif beklenti içerisinde olmalarından dolayı çok büyük bir etki yaratmadı."
Wittgenstein: Cancağızım, piyasa beklentisi, pozitif beklenti, büyük bir etki gibi kavramlar kullanmışsın. İyi güzel de, dilin herkes için tek bir anlamı olması gerekmez mi? Sen bu söyledeğin cümleyi anladıysan benim şu soruma da rahatlıkla yanıt verebilirsin: "Halının üzerinde bir kedi yok" resmi ile "Halının üzerinde bir köpek yok" resmi birbirine ne kadar benzerdir?
Ekonomi Yorumcusu: Pek anlamadım hocam...
Wittgenstein: Bazen bir dile getiriş, önce temizleyiciye gönderilmeli, ancak bundan sonra yeniden dolaşıma sokulmalı.

Ekonomi Yorumcusu: Çok şakacısın hocam! Devam ediyorum: "Beklentilere paralel artan işsizlik oranı piyasalara olumlu yansıdı."
Wittgenstein: Genç kardeşim, işsiz kalan insanların sayısı arttığı halde birileri buna seviniyor mu diyorsun yani? Öyleyse bana cevap verir misin: "Kolumu yukarı kaldırdım" olgusundan "Kolum yukarı kalkar" olgusunu çıkarırsan geriye ne kalır?.. N'oldu, apıştın mı? Ben söyleyeyim, insan kalır. İnsan!
Ekonomi Yorumcusu: Yani...
Wittgenstein: Nasıl da zor oluyor gözünün önünde duranı görmek değil mi?

Ekonomi Yorumcusu: Ama hocam, biz de insanlar için yapıyoruz bu yorumları. Neyse, devam ediyorum: "Düşük işsizlik ve gerileyen enflasyon iyi bir yatırım ortamına zemin hazırladı."
Wittgenstein: Çocuğum, insanlar ya da olaylar "iyi"ye doğru götüremezler, ancak oraya buraya götürürler. İyi, tüm olguların dışındadır. Daha bunu bile anlamamışsın.
Ekonomi Yorumcusu: Anladım hocam.
Wittgenstein: Sadece doğaüstü olan doğaüstünü anlatabilir. Çok zorlama bence.

Ekonomi Yorumcusu: Peki hocam... Şuna ne diyeceksin bakalım: "ABD’de perakende satışlar Mart ayında beklentilerin üzerinde düşerken, yıllık çekirdek enflasyon yüzde 2’ye düştü."
Wittgenstein: En temel mantık kuralını bile bilmiyorsun çocuk! İyi dinle, hem beklentiler üzerinde düşen hem de %2'ye düşen bir şeyler var diyorsun. Öyleyse şuna cevap ver: "Anahtar elimden düştü" ile "İçime bir fenalık düştü" cümlelerindeki "düştü" sözcüğü hem soyut bir şeyi hem de anahtar gibi somut bir şeyi nasıl anlatıyor?
Ekonomi Yorumcusu: Bilemedim, nasıl?
Wittgenstein: Tüm dünyaya öğrettiğim şeyi sana da öğreteyim: "Üzerinde konuşulamayan şeyler üzerinde susulur."

Ekonomi Yorumcusu: Tamam hocam, anladım!.. "Dolar, Kuzey Kore ile yükselen gerilimin yene olan güvenli limanını devam ettirmesiyle beraber beş ayın en düşük seviyesini gördü."
Wittgenstein: Evladım, sinirlenmeye başlıyorum ama. Bir şey oldu diye başka bir şeyin de olması gerektiği yollu bir zorlama nerede var?
Ekonomi Yorumcusu: Biliyorum hocam, 99 kere yazı gelen para 100.de de yazı gelir.
Wittgenstein: Aferin, öyleyse kendini aldatmamaktan daha zor bir şey olmadığını da anlamışsındır.

Ekonomi Yorumcusu:
Tabi ki hocam, "herıld yani"!.. Devam ediyorum: " Yendeki güvenli liman talebiyle beraber euro ve sterlin beş ayın en düşük seviyesine geriledi."
Wittgenstein: Bu nasıl bir varsayım böyle? Bu mantığa göre şu soruma cevap ver: Neden eski insanlar güneşin dünya etrafında döndüğünü doğal bir varsayım olarak kabul etmişlerdi?
Ekonomi Yorumcusu: Güneş dünya etrafında dönüyor gibi göründüğünden herhalde.
Wittgenstein: Haklı olabilirsin. Peki dünya güneşin etrafında dönüyor gibi görünseydi nasıl göreceklerdi?.. N'oldu, sustun!

Ekonomi Yorumcusu: Peki hocam!.. "Haftaya alıcılı başlamasını beklediğimiz endekste geçen haftaki seviyesi olan 90.800'ü ilk ara direnç olarak takip edeceğiz."
Wittgenstein: Tarihin benimle ne işi var evladım; benimki ilk ve tek dünya!
Ekonomi Yorumcusu: Ama hocam, teknik analizde teori önemlidir.
Wittgenstein: Evladım, ekonomi bir teori değildir, aktivitedir. Dikkat et, düşüncelerin sürekli olgunlaşmadan ağaçtan düşüyor.

Ekonomi Yorumcusu: Hocam, çok bunaldım. Son yorumumu da verip ayrılacağım: "Açılış sonrasında güçlenebilecek alımlar ile 90.800'ün aşılması halinde ise sırası ile 91.400 ve 91.800 seviyeleri, onların da kırılması halinde 93.000 üst dirençler olarak hedef alınabilir."
Wittgenstein: Bu mudur gördüğün yani? Bak evladım, bir insan kilitli olmayan, ama içeriye doğru açılan bir kapıyı boyuna itiyor, çekmek aklına gelmiyorsa, odada hapistir.”
Ekonomi Yorumcusu: Ama hocam, başka nasıl öngörebiliriz ki?
Wittgenstein: Bir uzunluğu ölçmek için hem metre hem de adım hesabı varsa senin endeksin için de olmalı. Bu rakamlarla ölçebiliyorsan, mesela okkayla da ölçebilirsin.

Ekonomi Yorumcusu: Hocam, sen öyle diyorsun ama biz yatırımcılara yıllardır bu açıklamaları yapıyoruz. Onlar da dinliyorlar.
Wittgenstein: Ekonomi yorumculuğunun üzerinde, atın üstündeki kötü bir binici gibi oturuyorsun. Hemen şimdi yere çalınmamanı atın iyi huyuna borçlu olmalısın.
Ekonomi Yorumcusu: İyi huyludur bizim küçük yatırımcılar... Hocam, ekonomi yorumculuğu nedir öyleyse?
Wittgenstein: Ekonomi yorumculuğunun amacı şişeye düşen sineğe çıkış yolunu göstermektir. Unutma, sinek dışarıyı hep görür, ama asla çıkamaz.
Ekonomi Yorumcusu: Ne yapmalıyız bu durumda?
Wittgenstein: Başkasına sunduğun yiyeceği, ona ağzının tadına uygundur diye değil, ağzının tadını değiştirmek için vermelisin.
Ekonomi Yorumcusu: Yardımların için teşekkürler hocam.
Wittgenstein: Sorun değil, birinin ekonomi yorumculuğunun ahırlarını temizlemesi gerekiyordu; bu işi yapmak bana düştü. Ama anladım ki, ekonomi yorumculuğunda şundan daha iyi bir şey söylemek zor: Hiçbir şey!


13 Nisan 2017 Perşembe

Yetişkin bir kızı olan dul bir kadınla evlenen kim?

ABD ile Kuzey Kore arasındaki gerilim gündemin önemli konusu. Sebebini herkes biliyor; nükleer silahlar. Peki ama ekonomisi bu kadar zayıf olan, hiçbir güçlü sektöre sahip olmayan, bilim ve teknolojide önemli bir başarısı bulunmayan bir ülke nasıl olur da nükleer silaha sahip olabilir?

Dünya ekonomi tarihinin tartışmasız en tuhaf hikayesi bu sorunun yanıtını fazlasıyla veriyor. Pek bilinmeyen ve anlatılmayan bu hikayeyi bilmeyenler için bir kere daha anlatalım.

Her şey 1989 yılında Filipinler'de başladı. Ülkenin Merkez Bankasında çalışan bir memur dokunduğu 100 dolarlık bir banknotta yanlış bir şeyler olduğunu fark etti. Fakat makineler parada yanlış bir şey görememişlerdi. Şüphesini sürdüren banka parayı Japonya'nın en ünlü sahte para uzmanı Yoshihide Matsumura'ya gönderdi. Matsumura gördüğü paradan oldukça etkilenmişti. Tıpkı ABD doları gibi %75 Amerikan pamuğundan ve %25 ketenden üretilmişti. Genelde sahte para üretirken kullanılan ofset baskı ile değil, Fourdrinier makinesi ile üretilmişti. Sadece hükümetlerin kullandığı en pahalı yöntem olan Intaglio ile basılmıştı. Matsumura kararını vermişti: Para sahteydi.

Matsumura parayı derhal CIA'ye gönderdi. Yapılan ileri tetkiklerde parada üç tür hata tespit edildi. Fakat uzmanları şaşırtan başka bir şey daha vardı: Hatalar bilerek ve isteyerek yapılmış gibiydi. Yani kalpazanlar kendi paralarını gerçek paradan ayırt etmek için 100 dolarların üzerine işaret koyuyorlardı. Peki ama bu paraları kim basıyordu?

Yıllar süren araştırmalar sonucunda ulaşılan tek ipucu, Bekaa Vadisinde ele geçirilen sahte paralarla olan seri benzerliğiydi. Bundan daha öteye gidilememişti ama sahte dolarlar basılmaya da devam ediyordu. ABD bu tehlikeyi önlemek için 1996 yılında 100 dolarlık banknotların tasarımını değiştirme kararı aldı ve eski paraları piyasadan çekti. Tam tehlikenin geçtiği düşünülürken 1998 yılında Londra'da yeni banknotların üç hatalı sahtesine rastlandı. Kabus geri dönmüştü.

CIA araştırmayı derinleştirdi. 1970'lerde Kuzey Kore'de sırra kadem basan Yoshimi Tanaka adındaki bir Kızıl Ordu askerine ulaşıldı. Oradan IRA lideri Sean Garland'ın Moskova'ya ziyaretlerinde dört kez Kuzey Kore elçiliğini ziyaret ettiği öğrenildi. Tüm ipuçları aynı yerde birleşiyordu: 39.Oda! Yani Kuzey Kore'nin suç faaliyetlerini organize eden kuruluş.

Ajanlık dünyasının tüm bilgeliği devreye sokuldu; uydu fotoğrafları, rüşvetler, köstebekler, tehdit, şantaj ve diğerleri. Sonunda Kuzey Kore'de dolar basan üç adet makina olduğü tespit edildi. Biri Kuzey Kore ordusunda, diğeri Komünist Partide, üçüncüsü ise Başkanın evindeydi. Bu üç makine ile her yıl birkaç milyar dolar rahatlıkla basılabilirdi.

Dünyanın her yanına dolar ihraç eden Kuzey Kore ABD'ye de ihracata başlayınca hükümet 100 dolarlık banknotları 2003 yılında yeniden değiştirme kararı aldı ve eskileri piyasadan çekti. Fakat Kuzey Kore'nin sahteleri piyasaya sürmesi uzun sürmedi. 2005 yılında yakalanan ilk örnekler CIA'ya gönderildi. İnceleme raporu bu kez farklı bir şey söylüyordu: "İyi de bunlar gerçek!" Yani kalpazanlar artık kendi paralarını diğerlerinden ayırt etmek için bastıkları sahte dolarların üzerine işaret koymamaya başlamışlardı.

İşte, Kuzey Kore'nin bugünkü nükleer gücünü yaratan hikaye bu sahte 100 dolarlardan başka bir şey değildir. Peki ama ABD kiminle savaşıyor öyleyse?

Yukarıdaki hikayeden bu sorunun yanıtını çıkaramayanlar varsa Mark Twain'in sözleriyle yeniden açıklayalım:
"Yetişkin bir kızı olan dul bir kadınla evlenmiştim.
Babam da üvey kızımla tanışınca, ona aşık oldu ve sonunda da kandırdı ve evlendiler.
Böylece babam damadım oldu. Üvey kızım da annem durumuna geldi.
Karım bir oğlan doğurdu.
Çocuk tabii ki babamın kayın biraderi ve üvey annemin kardeşi olarak benim dayım sayıldı,
Üvey annem de bir oğlan doğurdu. Böylece kardeş sahibi oldum.
Ama üvey kızımın çocuğu olduğundan, aynı zamanda da torunum sayıldı.
İş bu kadarla da bitmedi.
Karım annemin annesi olduğu için, benim büyük annem sayıldı.
Ben de babamın babası oluyordum.
Sonunda kendimin dedesi olmuştum."